Genç, hakikati arayan bir fıtratın sahibidir. Bu arayışı coşkuyla, hevesle gerçekleştirmesi diğer dönemlerden (çocukluk-yaşlılık) farkını oluşturur. Bu yolda hata yapmaya meyili oldukça fazlayken, hoşgörü ve anlayış ilacına da muhtaçtır. Maddi aleme bağlılığın az olduğu, kalbi yumuşaklığın hissedilir seviyelere ulaştığı bir evre. Güzelliğin kalbine çabuk sirayet ettiği, keşfedebildiği taktirde çirkinlikten ve kirden uzaklaşmaya hevesli olan bir dönemin de tanımı aynı zamanda. 

 

Kur’an Yusuf (a.s) ve kardeşlerinin hikayesinde, kardeşlerinin kuyuya attıkları Yusuf (a.s) ile yüzleşmelerini anlatıyor. Onlar pişman olduklarından babaları Hz. Yakup (a.s)’ın yanına gelirler, babaları onlara şöyle der:  

 

“Dedi: “Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok merhametlidir!”[1]

 

Ancak kardeşleri Yusuf’un (a.s) yanına geldiklerinde, Yusuf (a.s) onlara şöyle buyurur:

 

“Yusuf dedi: “Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin en merhametlisidir.”[2]

 

Yusuf ve babasının cevaplarındaki fark, genç Yusuf’un (a.s) onları hemen af ediyor olması ama babalarının yakında sizin için af dileyeceğim demiş olmasıdır. Bahsi geçen ayetler genç bir kalbin yumuşaklığının en güzel örneklerindendir.

 

Üzerinde birçok analiz ve yorumların yapıldığı ancak günümüzde hala hakkıyla anlaşılamayan gençliğe, bu anlaşılmazlığın umarsızlığa dönüştüğü bir bakışla bakıyoruz. Bu bakışla tahliller yapıyor, gençliğin sorunlarına çözümler üretmeye çalışıyoruz. Onların aslında kim olduklarını ve neler istediklerini bilmeden, yapılması gerekenleri sıralıyoruz. Farklı diller konuşan iki yabancı misali, sadece sorunlarımıza şahitliği arttırıyor, kurtuluş yollarını arayacak ortak bir dile ulaşmayı imkânsız hale getiriyoruz.

 

Bir de bakıyoruz ki, heyecanın ve azmin sembolü, saflığın ve parlaklığın sembolü genç, gittikçe kör kuyuların, kendisine yabancı hayatların öznesi oluyor. Erdemli hedefler peşinde koşup, kendini bulmaya çabalarken kimsesizlik zindanlarında kayboluyor. Ruhu susuz, çünkü güç ve maddiyatın sözünü geçirdiği bir hayatta yaşam mücadelesi veriyor. Gençliğinin bir kimyası olan direniş ve itiraz çabaları ya çevrelerinde yankı bulmuyor ve genç bu dünyadan olmamakla suçlanıyor (!) ya da konforu bozulan güç odaklarının baskılarıyla karşı karşıya kalıyor. Pasifleştiriliyor, oyun-madde-sevgi bağımlısı hale getiriliyor.

 

 

Gencin kendi mahallesindeki, kendi evindeki, yanı başındaki ilişkiler gelinen bu durumda büyük etkiye sahip. Genç var olduğuna, saygınlığı olduğuna, dopdolu bir enerjiye sahip olduğuna, hakikate giden bir yola en yakın yolcu olduğuna çevresinden şahitler arar. Doğruluğun, yalınlığın, dürüstlüğün kısacası o bahsedilen insanlığın temsilcilerini arar.

 

Günümüz gençliği arayışında olduğu bu kavramları, bu şahısları arar, arar da bulamaz. Onları o arayışa iten kalbi temizlikleridir, bulamayışlarının sebebi ise sözü ve özü birliktelik kazanamamış bazı babalar, anneler, ablalar, abiler, amcalar, öğretmenler, yazarlar, imamlar, doktorlar, bakanlar, avukatlar…[3]

 

 

Biz gençler ne mi istiyoruz?

 

Söz değil, amel; tahlil değil anlayış, beton değil huzur; hamaset değil, hakikat istiyoruz. Anlattığınız ve bir İnsan-ı Kamil olan Ali’nin (a.s) izlerini dillerinizde değil hayatlarınızda teşhis etmek istiyoruz. Hak kavramını dizelerinizde değil, insani ilişkilerinizde arıyoruz. Allah ve adalet söylemlerinizi, sizden olmayan birine karşı gösterdiğiniz tutumunuzla ölçüyoruz. Hırs ve rekabet ile özümüzden uzaklaştığımız şu günlerde, huzuru içinde bulunduğunuz aile ortamlarında arıyoruz, bulamıyoruz. Şiddeti ve bencilliği evlerinde temsil eden bazı babalar ve annelerin, akademik tahliller yapmasını anlamsız bir çaba olarak görüyoruz.

 

 

Susuyoruz, duyuyor musunuz?

 

 

Ama biz gençler…

 

Bunun yanında sizlerin de (büyüklerinde; anne, baba, abi, üstat…) isteklerini, kaygılarını ve beklentilerini biliyoruz. Hayata karşı tecrübeniz olduğunu, büyüklerin bizleri düşündükleri için sarf ettikleri sözlerini tutmamız gerektiğini ve bizleri bizlerin göremediği sorun ve sıkıntılara karşı koruma mücadelesi verdiğinizin de farkındayız. Hatta her şeyin geliştiği gibi gençlerimizi çağımızın bilgi, teknoloji ve gerekliliklerine göre yetiştirmek için her daim araştırmalar yapıp en önce kendi genç evladımı nasıl yetiştirebilirim kaygısıyla (ilmi, ahlaki, manevi ve psikolojik alanda) yerinde saymamak için kendinizi yetiştirme mücadelesi verdiğinizi de müşahede ediyoruz

 

Ama bizlerin tek arzusu bu bilgilerinizi, tecrübelerinizi, korku ve kaygılarınızı sizin tecrübe ettiğiniz son şekliyle değil de, sizlerin de o tecrübeleri zamanla kazandığınızın farkında olarak ve günümüzdeki zamanın koşullarını da göz önünde bulundurarak bize de zamanla, yavaş yavaş, sevgi ve saygıyla, ilgiyle, bize değer vererek ve değer katarak, zor da olsa zamanınızı biraz da bize ve bizim sorunlarımıza ayırmayla, onurumuzu zedelemeden, küçümsemeden, anlayabileceğimiz ve kadrini bileceğimiz şekliyle, sözler de değil de yaptığınız davranış ve sergileyeceğiniz tavırlarla ruhumuza ve canımıza işlemenizi rica ediyoruz. Çünkü gördüklerimizle duyduklarımız arasında bir bağlantı kuramadığımız zaman; yani sözle amel arasında bir bağlantı kuramadığımız zaman onu algılamakta güçlük çekiyoruz. Bu konuda bizleri de maruz görmenizi saygıyla sizden istirham ediyoruz.

 

 

Ayrıca…

 

Sizlerin bizleri sevdiğinizi ve bizlerin de sizleri sevdiğimizi bilmenizi istiyoruz ve bu hayatın birlikte daha güzel olduğunu ve olacağını biliyoruz. Ne olursunuz elimizden tutun ve bizleri aynı masumlarımızın yaptığı gibi ilminizle, ahlakınızla, sevginizle, şefkatinizle ve her şeyden de önemlisi ilgi ve saygınızla eğitmenizi, yetiştirmenizi, büyütmenizi ve Allah’a hakiki manada kul olmaya layık ve İmam Mehdi’nin (a.s) intizarını bekleyen bir genç nesil olarak yetiştirmenizi arzuluyoruz.

 

Sözlerimize İmam Mehdi’nin (a.s) duasından bir kesitle son veriyoruz:

 

“Allah’ım! Bize, sana itaat etmek muvaffakiyetini, isyandan uzaklaşmayı, niyetin doğruluğunu ve saygısı korunması gereken kimseleri tanımayı ihsan et; bize, hidayete erişmek ve onda sabit kalmakla ikramda bulun; dillerimizi doğruluk ve hikmetle güçlendir, kalplerimizi ilim ve marifetle doldur; karınlarımızı haramdan ve şüpheli şeylerden arıt; ellerimizi zulüm ve sınır ve hadlerimizi aşmaktan alıkoy; gözlerimizi kötülüklerden ve hıyanetten koru; kulaklarımızı boş söz ve gıybete kapat.

 

Âlimlerimize, dünyaya düşkün olmamayı ve hayırseverliği; öğrencilere ciddi çalışmayı ve rağbeti, dinleyenlere uymayı ve öğüt almayı ihsan et.

 

Müslümanların hastalarına şifa ve rahatlık, ölülerine şefkat ve rahmet, yaşlılarımıza vakar ve ağır başlılık, gençlerimize hakka dönüş ve tövbe, kadınlarımıza hayâ ve iffet, zenginlerimize alçak gönüllülük ve cömertlik, fakirlerimize sabır ve kanaat lütfet.

 

Savaşçılarımıza zafer ve galibiyet, tutsaklara kurtuluş, emir sahiplerine adalet ve şefkat, emir altındakilere (halka) insaf ve güzel davranış nasip et…

 

Ey merhametlilerin en merhametlisi, fazlın ve rahmetinle dualarımızı kabul buyur.”

 

Merve Aras

 

——————————————————————————————————-

[1] Yusuf suresi, 98. Ayet.  

[2] Yusuf suresi, 92. Ayet.

[3] Verilen örnekler kişilerin ne kadar hayatımızın içinden olduğuna dikkati çekmek için kullanılmıştır, genelleme yaparak adı geçen örnekleri itham altında bırakmak istenilmemiştir.

İletişim