Bugün, kitap okumak ve ilim öğrenmek sadece milli bir vazife değil, aynı zamanda dini bir vecibedir’[1]

 

Yüce İslam dininin de bizlere ilk buyruğu;” “Yaratan rabbinin adıyla oku.”[2] olmuştur. Ne yazık ki çoğunluk çağlardan beri ”oku” emrini yalnızca Kur’an-ı Kerim’i Arapça okuma, hatimler yapma olarak anlamış ve o doğrultuda amel etmiştir.

 

Yüce Peygamberimiz (s.a.a) bir gün bir ilim havzası ziyaretinde bir odaya gidip baktığında bir gurup öğrencinin ilim öğrenme çabasında olduklarını, diğer bir odada da bir gurubun ibadet ve zikir halinde olduklarını görünce; ikisinin de hayır üzerine olduğunu ama ilim öğrenmenin daha hayırlı olduğunu buyurmuştur.

 

Burada unutmamamız gereken ilim ile irfanın bir bütün olduğudur. İlim olmadan irfan, ibadet de kemale ulaşmaz. O yüzdendir ki İslam öğretisi, ilk önce Usul-i Dinle yani ilim ile başka bir tabirle önce Allah’ı tanıma ile başlamış, akabinde Fur-u Din ile de İslam’ın başlıca şartlarını ihlasla ve şuurlu bir şekilde yapmamızı buyurmuştur.

 

Kur’an’ın, insanın hem ahireti hem de dünyasının kurtuluş ve şifası için bir reçete ve kural kitabı olduğu konusunu çok iyi bilmemize rağmen, maalesef ki bizler Kur’an-ı bilmeden, içeriğini, manasını anlamadan, anlamaya çalışmadan dünya görüş ve ideolojisine sahip olmaksızın yasayan bir toplum haline gelmiş durumdayız.

 

Teknoloji cağı olan günümüzde her alanda çok hızlı bir tüketim içerisindeyiz. Bu tüketim yalnız yiyecek ve giyecek alanında değil, zaman konusunda da bu geçerlidir. Bizlerin en kıymetlisi olan “zaman”ı dikkatsiz bir şekilde, yanlış yer ve zamanlarda, sanki bu dünyada ebedi yaşayacakmışçasına ve sanki değersizmiş gibi düşünmeden tüketir hale geldik. Bir öz eleştiride bulunarak zamanı yanlış kullanmayı ”Ahir zaman” alametine bağlayıp, nedenini tefekkür etmeden veya bu gidişe bir dur demeksizin, olduğu gibi devam eder hale geldik.

 

Evet, zaman çok hızlı geçiyor ama bu bizim öğrenmemize, araştırmamıza, öğretmemize engel değil! Aksine hem kullanıp hem şikâyet ettiğimiz teknolojiyle beraber, zamanı da doğru ve planlı bir şekilde kullanırsak; günleri, haftaları, yılları geçirdikten sonra, pişmanlık ve yakınma halini almayız.

 

Eğitimci ve alimlerin bu noktada misyonu ve görevi çok önemli. Özellikle de gençlere sahip çıkmayla, onların zamanlarını faydalı iş ve hizmetlerle geçirmeleri için onları kemale ulaştıracak şeylerle meşgul etme çabasında olmalıdırlar.

 

Bizler velayet çizgisinde yetişen ve yasayan kişiler olma hasebiyle özellikle mektebimizin öğretileri ışığında bu sorun üzerine durmamızın yerinde olacağına inanıyorum.

 

Gençlik, aile görünümünde bütün ahlaki değerlerden uzaklaştırılıp, içi boşaltılmış ve dışı sözde modern ve çağdaşlık kavramıyla boyatılmış bir aileye özendirilerek, sözde demokrasi, insan hakları şarlatanlığının yaşandığı Avrupa’ya, tabiri caizse ağızlarının suyu akarak bakılma kaosuna sokulmuştur.

 

Halbuki insanlığın kurtuluşu olan İslam dininin; bireye, aileye ve bunların toplum içindeki konumuna kısacası tüm beşere hakkını ve hak ettiği değeri verdiği ve tüm yasaların İslam dininin getirdiği yasalardan da beslendiği açık ve aşikârdır. Bizler İslam dinine hakkıyla sahip çıksak, istenilen refaha ulaşıp, gerçek özgürlük, demokrasi ve eşitlik ve adalet çatısı altında huzurlu bir şekilde yaşamamız muhakkak kaçınılmaz olacaktır.

 

Bizlerin sahip olduğu bu değeri dışarıda aramasının altında yatan tek neden de yine başa dönersek, Kur’an-ı hakkıyla okumayışımızdan  ve Allah’ın elçisini ve ondan sonraki masumları hakkıyla tanımayışımızdan kaynaklanmaktadır. 

 

İslam dini akıl, tefekkür, düşünce dinidir.  İslam’ı hakkıyla yaşayan akıl sahibi kişiler bunun farkındadır. Rehberimiz de bu konuda; ”İslami yaşam tarzı, laubalilik, tembellik, kişiliksizlik ve din düşmanlığı ile mücadelenin inkılabi yönde hareket etmenin gerekliliğinden olduğunu ve bütün bu gereklilikler sabır ve zekâ ile ve akıllıca gerçekleşmelidir” buyurmuştur.

 

Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip, geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedenen sağlıklı, güçlü ve dinamik bir kişilik geliştirdikleri ölçüde, toplum da güç ve kuvvet kazanacaktır. Ayrıca, gençlerin eğitimine ve öğretimine çağın gelişen şartlarını da göz önünde bulundurarak önem veren milletler, daima yükselmişler ve dünyada söz sahibi olmuşlardır.

 

İslam dini aynı zamanda bir eğitim sistemi, insanlar arası ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzenidir. Bu konularda da en güzel örnek ve model, şüphesiz sevgili Peygamberimizdir (s.a.a). Bir peygamber olduğu kadar, bir eğitimci, kâmil ve örnek insan olarak, O’nun çocuk ve gençlere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde öğrenip, bunların gerisinde yatan davranış prensiplerini kavradığımız ölçüde, kendi çocuk ve gençlerimize bunları yansıtma imkânı buluruz.

 

İslam dini gence değer vermiştir ve bunun karşısında ki Siyonizm düşüncesindeki güçler ise boş durmayıp, durumu kendi çıkarları için bir ülkenin lokomotifi olan gençleri hedef alarak ilahi değerlerden uzaklaştırmaya ve onları kullanmaya çalışmışlardır. İşte İran başta olmak üzere tüm İslam ülkelerinin üzerinde yapılmaya çalışılan da budur.

 

Biz ebeveynler öncelikle kendimizi geliştirmeli ve evlatlarımız için sağlıklı ve salim onların istek ve gereksinimlerini de dikkate alarak ölçülü davranışlarla, haramdan, israftan uzak bir ortam oluşturmalıyız.

 

Bizler de ilahi öğreti ve kuralları gözeterek onları anlayıp, onlara kurallar koymaktan ziyade, onları düşünmeye teşvik etmeli ve fırsatlar sunarak, yol göstererek önlerini açmalıyız.

 

Zaman yetmiyor diyoruz ya iste o yüzden zamanı da iyi değerlendirip, vakit çok geç olmadan gençliğe sahip çıkmalıyız.

 

Yaratılmaya çalışılan teknolojinin zararlı olduğu algısından kurtulup, teknolojiyi avantaja çevirmeli ve üretken, çalışkan ilim öğrenmede ve öğretmede şuurlu gençler yetiştirmeliyiz ve  başta kendisine ve sonrasında topluma faydalı olma gayreti olan bir nesil olmaları için fırsatlar ve imkanlar sunmalıyız.

 

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: Sizlerin gençlerini iki durumdan başka bir halde görmek istemiyorum ya âlim olsunlar ya da ilim öğrenen. Eğer böyle yapmazlar ise tembellik etmişlerdir, eğer tembellik etmişler ise israf etmişlerdir, eğer israf etmişler ise günah işlemişlerdir ve eğer günah işlemişler ise Muhammed’i (s.a.a) hak olarak gönderen Allah’a ant olsun ki kendilerini ateşe atmışlardır.  Bundan dolayıdır ki genç ömrünün en güzel dönemi olan gençliğini en iyi bir şekilde geçirmelidir ki sonradan pişman olmasın.

 

Gülhan Gülen / Hollanda

————————————————————

[1] Ayetullah Seyyid Ali Hamane-i.

[2] Alak Suresi, 96/1

İletişim