Kerbelâ kelimesi, İmam Hüseyin (a.s) dünyaya geldiği ilk andan itibaren, dedesi Hz. Muhammed’in (s.a.a) kucağına ilk aldığında duyulmuştu. “Kucağında ki bu kutsal bebeğin zaman gelecek kendi ümmetin tarafından katledileceği” haberi verilmişti Allah tarafından. Bu konuda görevlendirilen Cebrail (a.s) haberi verirken, o an bebeğin (İmam Hüseyin ‘a.s’) boğazından ve göğsünden öperek gözyaşı dökmüştü. Zaman zaman hutbelerde, sohbetlerde ve değişik mekânlarda sözü edilmiştir. Medine’den başlayarak, Mekke’den geçip kûfe yolunda o kutlu emiri yerine getirmek istiyordu. Her ne kadar önünü kesip gitmesine engel olmak istedilerse de İmam: “Benim bildiğimi sizler bilmezsiniz,” cevabını vermişti. Kerbelâ denen yerde kervanın önü Yezid’in orduları tarafından kesilmiş, mecburi konaklama olmuştu. Aslında buna mecburi denilemezdi, çünkü bu olay İmam’ın doğumundan hemen sonra manevi olarak yola çıkan bu kervan gerçeğe dönüşmüş, Kerbelâ denen yerde nihayet bulmuştu. Esas kutsal vazife şimdi ve burada başlayacak, bu olaya bütün kâinat şahit olacaktı. İmam Hüseyin’in (a.s) İslam’ın yeniden canlanması ve Kur’an’ın yeniden dikkate alınması için malıyla, canıyla, evladıyla, akraba ve ashabıyla vermiş olacakları mücadele başlayacaktı. Hem insanlığa ve hem de hükümdarlara, yöneticilere anlamlı mesaj olacaktı. İnsanlığa büyük ders veren bu olay tüm kâinatta ses getirecek, kıyamete kadar konuşulacaktı. İşte bundan dolayı diyoruz ki; Kerbelâ, her devirde ilim üreten bir Üniversite olmuştur. O Üniversitenin öğretmeni İmam Hüseyin (a.s), ilk öğrencileri birebir ders alıp mezun olan sahabesi ve onun yardımcısı ve danışmanı olan kız kardeşi Hz. Zeynep (s.a) olmuştur. Büyük komutan Hz. Abbas (Allah ondan razı olsun) ise; koruyucu, kollayıcı görevini üstlenerek kollarını kalem yapmış, tüm insanlığa ders veren ilim taşıyıcısı olmuştur. Ve bu ilmi alıp nesilden nesile taşıyan sizler gibi sevenleri ve taraftarları olacaktır.

 

            Nedense yüz yıllardır Hz. Hüseyin’in (a.s) mazlumluğu, nasıl şehit olduğu, çadırlarının nasıl yağmalandığı, esirlerin nasıl götürüldüğü anlatılmış, insanların aklında bir şekil çizilmiştir. Çoğu kimseler tarafından bunun dışına çıkılmamış olması da ayrı bir düşünce ve içler acısı bir duruma dönüşmüştür. Dünyanın var oluşundan günümüze kadar gelen birçok olayların tarihe yansımasına rağmen, ancak bunların içerisinde en önemli olanı, insanlık dersi veren sadece Kerbelâ vakası olarak görülmektedir. Ve böylelikle kıyamete kadar büyük ilimler yüklenmiş ve ders olmuştur. Bu olaydan birçok dersler alınabilir. İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbelâ’da ki büyük mücadeleye sadece duygusal yönden yaklaşılmamalıdır. Ona; mantık ve felsefi eşliğinde düşünülürse ilahi bir uyanış olduğu ve verilen mesajın sadece duygusal tarafı veya birilerini tenkit etme yerine yakılan bir ateşin hararetini iyi anlamak ve hayatımıza pozitif algılar eşliğinde ilminden faydalanabilmektir. İşte bu ilim, hak, hukuk, vicdan, adalet, insan hakları, İlah’i yolun yeniden dirilişi gibi benimsenmeli, öğrenmeli, hayata ve hayatlara yansıtılmalıdır. İşte tam da burada, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı ne için mücadele verdiği anlaşılmaktadır. Hakkın kimlerin yanında olduğunu öğretmek, bizlerin ve gelecek neslin imanlı bir şekilde nebevi bir hayat yaşamak, Allah’ın dini ve Ceddi Peygamber’in sünnetinin ilelebet yaşaması için canlarını feda etmişlerdir. Kerbelâ’yı bir üniversite, şehitleri ve esirleri ise o okulun birer mezunları olarak örnek almalıyız. Ancak, böyle yapılırsa İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının belirlemiş olduğu hedefe varılır ve anlamış oluruz.

 

            Rabbim bizleri İmam Hüseyin’in (a.s) canını ve cananını ortaya koyup mücadele verdiği Muhammed (s.a.a) ve Ehl-i Beyt yolundan ayırmasın.

 

Musa Dedei

İletişim