بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَالْعَصْرِ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ

اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

 

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

1-2 Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.

3- Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).

 

Korona dönemine dair bazı nükteler…

 

Ansızın hayatımız değişti, planladığımız her şey alt üst oldu.  Bu hiç beklenmeden ve hesaplanmadan gelen bir bela mıydı? Ansızın harekatlar başladı neyin harekâtlarıydı peki? Bütün bunlar sadece bir tek hedefi olan ‘var’ olabilme, yani var olan hayatımızı sürdürebilme çabası mıydı sadece?

 

Var olan, birden yok olma hissiyatına dönüşen, hayatı blokaj eden ve diğer taraftan evlere taşınan ve stok yapılan gıda ve ihtiyaç malzemeleri… İnsan oğlunun yeni olaylara ve hadiselere ne kadarda hızlı bir şekilde adapte olduğuna şahit olduk ve aslında az da olsa kendi öz ve temelimize dönmeye zorlandık; yani nimetler elimizden alınırken öz ve aslımıza dönmeye mecbur kaldık. 

 

Bütün bunların yanı sıra girmiş olduğumuz mübarek üç aylarda, var olmayı ve nefes almayı nimet bilen ve manevi boyutunu düşünerek ibadete yönelip manevi kazanç elde etmeye çalışanların da var olduğunu görüyoruz. 

 

Bu dönemde bize en çok sunulan şey, “zaman” ve bu zamanı nasıl dolduracağımızı gözden geçirip, ailemizle bu zamanı nasıl değerlendirebiliriz diye düşünme imkanı oldu. Bu nedenle bu husus üzerinde biraz durmak istiyoruz. Öncelikle “Zaman” ne demektir?   

 

Hz. Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da zaman kavramına sürekli vurgu yapmaktadır. Burada birkaçına değinmek istiyoruz:

 

Bu yollar sizi nereye götürüyor? Karanlıklar ne zamana kadar sizi şaşırtacak, yalanlar ne zamana kadar aldatacak sizi? Bunlar nereden başınıza geldi? Nasıl döndürülüyorsunuz? Her ecel kitapta yazılmıştır. Her gidişin bir dönüşü vardır. İçinizdeki Rabbani âlimin sözlerini dinleyin, kalplerinize yerleştirin, sizi çağırdığında uyanın. Habercinin halkına elbette doğru söylemesi, etrafındakileri toplaması ve zihnini hazırlaması gerekir. İşin aslı sizlere bütün açıklığıyla anlatılmıştır. Omurgayı kırdıkları veya ağaçtan reçine almak için ağacın kabuğunu soydukları gibi işin hakikati de sizlere açıklanmıştır.

 

İşte o zaman batıl yerine yerleşir, cehalet bineğine bi­ner, azgınlık büyür, davetçiler azalır. Zaman, saldırıp yaralayan canavar gibi saldırır; susup sinen ve evlek deveye benzeyen batıl, seslenmeye başlar. İnsanlar kötülük yolunda el ele verir, din işlerinde birbirlerinden uzaklaşırlar. Yalanlarda dost, doğruda düşmanlık ederler. İş bu hale gelince, oğul (valideyne) gazap olur, yağmur sıcaklığı arttırır; kötüler çoğalıp taşkınlıklar artarken, iyiler iyice azalır. Bu zaman halkı kurt, sultanları canavar, orta hallileri yem, fakirleri ise ölülerdirler. Doğruluk batıp gider, yalan çoğalıp yayılır, dilleriyle sever, kalpleriyle düşmanlık ederler. Fısk, bir asalet; iffetli ve namuslu olmak ise acayip işlerden sa­yılır ve İslam, ters giyilen bir elbise gibi giyilir.”[1]

 

 

Burada Hz. Ali (a.s) gelecek zamanda, yani günümüzde vuku bulacak olayları anlatıyor. Acaba bunlar tanıdık geldi mi? Burada en çok dikkatimizi çeken cümle “Fısk, bir asalet; iffetli ve namuslu olmak ise acayip işlerden sayılır ve İslam, ters giyilen bir elbise gibi giyilir.”

 

Ne kadarda zamanımıza özgün bir cümle öyle değil mi?  Fuhşun artık normal sayıldığı bir zamanda değil miyiz? En çok ta hüzün duyduğumuz kısım şu; “İslam, ters giyilen bir elbise gibi giyilir”  Burada duyduğumuz üzüntünün kat kat fazlasını imam (a.s) duymuştur değil mi? Ve burada aklımıza şu soru geliyor; Hz. Ali (a.s) bu sözleri ifade ederken oğlu Hz. Hüseyin’in (a.s) İslam’ın ayakta durabilmesi için kendini ve aile fertlerini feda ettiğini görür gibi ve o acıyı hisseder gibi olmuştur değil mi?.

 

Yine Hz. Ali (a.s) insanlara uyarıcı mesajlar vermeye devam ediyor bakınız 83.Hutbesinde şöyle buyuruyor;

“Sonunda işler biter, zaman tükenir, dirilme zamanı yaklaşır. İnsanları kabirlerinden, kuşları yuvalarından, canavarları inlerinden ve ölüm yerlerinden çıkarır. Herkes, O’nun emrine uyup koşuşarak mahşer yerine yönelir. Suskun bir halde toplanır, saf kurarak ayakta dururlar. Allah onları görür, çağıran onlara duyurur. Onlar, düşkünlük, huzu ve teslimiyet elbisesini giyinmişlerdir. Çareler tükenmiş, ümitler kesilmiş, yürekler korkudan sinmiş, ürkmekten sesler düşmüş, ter ağızlarına gem vurmuş, korku büyüdükçe büyümüştür, iyilik ve kötülüğün arasını ayıran; herkese yaptığının karşılığının verileceğini, azabın şiddetini, elde edilecek sevabın ümidini bildiren sesten kulaklar bile ürküp tir titrer.”

 

İlk hutbesinde yer alan olayların gerçekleştiğine hepimiz bu zamanda şahit olduk, bildik ve müşahede ettik. Öyleyse ikinci hutbesinde de nakledilen olayların gerçekleşeceğinden şüphemiz olamamalı.  Burada Hz. Ali (a.s) insanları uyarma mahiyetinde, ahirette vuku bulacak olayları açıklıyor. Ve bu ilk cümlede hazretin arz ettiği gibi “Sonunda işler biter, zaman tükenir, dirilme zamanı yaklaşır” yani bilindiği üzere bu dünyanın da bizim gibi belirli zamanı vardır ve zaman sınırlıdır.

 

Öyleyse zaman kavramını üçe ayırabiliriz;

  1. Geçmişteki zaman
  2. Şimdiki zaman
  3. Gelecekteki zaman

 

Psikoloji ve fizik kuramlarına bakıldığında bu konuda en çok dikkatimizi çeken husus bilinçaltındaki zaman kavramıdır.  Bilinçaltımız olayları, yaşadıklarımızı, duyduklarımızı, gördüklerimizi, hatta kokuyu bile kaydeder.  Bilinç ve bilinç altı farklıdır.  Bilinçaltını buz dağına benzetebiliriz. Bize gözüken buz dağı, yani bilincin altında tıpkı buz dağının altındaki uzantısı olarak görebiliriz.

 

Bilinç altına daldığımız zaman bilinç altında ‘zaman’ kavramı yoktur.  Peki geçmişe daldığımız zaman bilinçaltına mı inmiş oluyoruz, hani zaman kavra mı yoktu gibi sorular gelebilir aklımıza.  Evet bilinç altına daldığımız zaman geçmişe gidebileceğimiz gibi geleceğe de gidebiliriz ve hem geçmişte hem gelecekte bilinç altımızda olayları o anı gerçek yaşıyormuş gibi duygulanıp hatta o anda aldığımız kokuları ve sesleri hepsini algılayabiliyoruz.

 

Bilinçli zihin saniyede iki bin bit, bilinçaltı zihin ise saniyede dört milyar bit bilgiyi alır, değerlendirir ve depolar, ne kadar büyük bir fark var.  Bu kapasite farkından dolayı bilinçaltımız hayatımızda çok büyük rol oynar.

 

Yani bize zarar veren davranışlarımızı, düşüncelerimizi değiştirmek için bilinçaltına ulaşmamız gerekiyor. Amaçlarımıza ulaşmakta bizi sabote ettiği için bilinçaltını düşman değil dost edinmemiz gerekiyor.  Aynı zamanda bilinçaltı, söylenenleri sorgulamaksızın kabullenen ve kolayca yönetilebilen bir yapıya sahiptir.  Her birey farklı alışkanlık ve inanışları istek ve arzuları, korku ve endişeyi bilinçaltına iter.

 

Bunun yanı sıra çok ilginçtir ki sadece bilinç ve bilinçaltı değil tüm bedenimiz olayları duygularımızı kaydeder; yani bedenimizin de ayrı bir zihni vardır.  Yaşadığımız her olayları ince detayına kadar beden kaydediyor.  Bedenden maksat tüm uzuvlarımız ve organlarımız, ellerimiz, ayaklarımız, kalbimiz midemiz vs….

 

Ve çok ilginçtir ki Hz. Ali (a.s) 157. hutbesinde buna yer vermektedir.  Şöyle ki;

 

“Ey Allah’ın kulları biliniz ki kendi içinizde sizi gözetleyenler var. Azalarınızın gözcüleri ve dosdoğru yazan yazıcılar var; yaptıklarınızı kaydedip nefeslerinizi sayı­yorlar. Simsiyah bir gecenin zifiri karanlığı bile, sizi onlar­dan gizleyemez. Sapasağlam kapalı kapılar bile, sizi onlar­dan saklayamaz. Evet, gerçekten yarın bugüne ne kadar da yakındır!”

 

Buna daha fazla açıklık getirmek gerekmiyor, zira bundan daha açıklayıcı olamazdı!

 

Davranışlarımızı ve düşüncelerimizi değiştirmek istiyorsak bilinçaltımıza telkinler vermek zorundayız. Bu yüzdendir ki yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de kullarına sürekli zikir etmeyi ve kalplerin sadece Onu anmakla huzur bulacağını buyuruyor. Allah’ın tövbe kapılarının daima açık olmasını da yine buna yorabiliriz. Burada Rahman ve Rahim olan yüce Allah zamanda yolculuk yapabilmemiz için bize büyük fırsat sunmuştur. 

 

Yani insan istediğinde bilinçaltı sayesinde kapıyı açar ve zaman yolculuğu yapar ve islediği günahı, o anı tekrar yaşar pişman olur ve tövbe etmesine vesile olur.  Bakınız bilinçaltında zaman kavramı olmamış olsaydı geçmiş hafızamızdan tamamen kapanmış ve silinmiş olsaydı insan ne hale gelirdi?  Bilinç için ‘zaman’ yeryüzünde bizim yaşadığımız sürece hem dünya için hem insanlık için ve insanın özü için sınırlıdır.

 

Buna binaen bir bağlantı oluşmuş oluyor; zaman gerçek olmayan soyut olan her şeye sınırlıdır, ama insanı ahirete ve Allah’a bağlayacak “zaman” sınırsızdır. Tövbe kapısı ve ahiret yurduna sağlam geçiş biletimiz için bilinçaltımızdan geçmeli, zaman yolculuğu yapmalı ve günahlardan arınmamız için geçmişte yaptıklarımızı hissedip üzüntü duyabilmeliyiz. Bu üzüntü pişmanlık vermeli bize. Bu da sadece Allah’ın bize vermiş olduğu zamanda yolculuk yapabileceğimiz ve yapabildiğimiz için mümkün. 

 

Şu an yaşadığımız Korona virüsü sebebiyle bize verilen zaman yine sınırlı gibi, ancak bu üç aylarda bol istiğfar edip tövbe etmek için sürekli zaman yolculuğu yapmak için bir fırsat.  Dışarlarda sınırlı zamanda gezinmek yerine, içimizde sınırsız zamanda gezip kendimizi (ruhumuzu – duygularımızı ve düşüncelerimizi) temizleyelim ki bizi Allah’a yakınlaştırsın.

 

Seçim insan oğlunun, ya hep yaşadığı sınırlı zamana ait kalır ya da Allah’ın ona bahşetmiş olduğu imkanların bilincine vararak kendi ilahi kemalatlarına ulaşmak için sınırsız zamanda yol alır.

 

Vesselamu Aleykum

 

Melek Keskin

——————————————————

[1] (Gureru’l-Hikem, s.20 Amidi; Rebiu’l Ebrar, c.1, (Tebeddülü’l-Ahval babi) Zemahseri; Nehcü’l belaga, 108.Hutbe s.167.

 

İletişim