Aile Ahlakı

Sizden gelen sorular: Erkeğin kadın üzerindeki hakları nelerdir? Kadın eşinden izinsiz dışarı çıkabilir mi? Kadının kocasına itaat etmesi kölelik mi? İslam’ın kadının süslenmesine bakışı nedir? Kadının süslenerek dışarı çıkması durumunda kocasının durumu nedir? Kadının güzel davranışının kocasının hayatındaki yansımaları nelerdir?  Kadınlar neden cihat gibi büyük sevaplardan mahrumdurlar veya başka bir tabirle kadının cihadı nedir?

 

Cevap:

Evlilikle birlikte kadın ve erkek için bir takım yükümlülük ve sorumluluklar doğar, bunların bir kısmı ortak haklar ve diğer kısmı da kadına veya erkeğe özel haklardır. Araştırmalar ve tecrübeler, ailevi sorun ve problemlerin çoğunun kadın ve erkeğin kendi haklarını bilmemelerinden kaynaklandığını göstermektedir. Oysaki ilk aşamada bu hakların öğrenilmesi ve ikinci aşamada da yerine getirilmesi, hem birçok sorunların ortaya çıkmasını önleyecek ve hem de ailenin düşünsel ve etik açıdan olgunluk kazanmasıyla sonlanacaktır. Aile alanındaki diğer haklarla birlikte aile bireylerinin ortak haklarının gözetilmesi, ailenin olgunluk ve erginlik yönündeki hareketinin dengeli devam etmesini garantileyecektir.

Erkeğin Kadın Üzerindeki Hakları

 

Evliliğin gerçekleşmesiyle birlikte kadın ve erkek için bir takım yükümlülükler doğar. Bu yükümlülükler, tarafların ortak hayatta üstlenecekleri yeni rollerden kaynaklanır. Gerçekte kadın ve erkek, bireysel özgürlüklerini kısıtlamakla, sosyal ve ailevi sorumluluklarını yerine getirmede etkili adımlar atma gayretine girerler. Bundan dolayı bu yasa ve yükümlülükleri, aile bireylerinin hakları olarak eşlerin tanıması kaçınılmazdır. Eşler, ancak bu hakları tanıma ve bunlara uygun hareket etme durumunda, yeni hayat koşullarına uyum sağlayabileceklerdir. Geçen bölümlerde, İslâm dini açısından kadının erkek üzerindeki haklarını açıklamıştık, bu bölümde ise erkeğin kadın üzerindeki haklarını sizlerle paylaşacağız.

1- İtaat Etme

İnsanların önem verdikleri ve korumak için özen gösterdikleri bir takım değerler vardır, izzet ve yücelik de bunlardandır. Yaratılışı itibariyle kimse, başkalarının esir ve kölesi olmak, özgürlüğünü kaybetmek istemez. İslâm dini de fıtrî olması bakımından, insanların sömürülmesini ve boyunduruk altına girmesini kesinlikle ve şiddetle reddetmiştir.

Bu açıdan bakıldığında, aile düzeninin korunması ve aile fertlerinin görevleri alanındaki belirsizliğin önlenmesi için kadının erkeğe itaati bir hak olarak öngörülmüştür. Bilindiği üzere İslâm dini, nafakayı ve hayatın zaruri ihtiyaçlarını temin etmeyi erkeğe farz kılmış ve bir bakıma, ailenin genel yönetiminin erkek tarafından ve aile içi yönetimin ise kadın tarafından yürütülmesini istemiştir.

Bu farklı alanlarla ilgili yönetim türleri, ne kadın için ve ne de erkek için bir üstünlük değildir. Gerçekte onlardan her birinin ruh ve beden yapısı ve özelliği, aynı alanla ilgili görev ve yönetim türünü gerektirir. Kendine özgü ruh yapısıyla erkek, duygusal yönetim ve yönlendirme alanında başarılı olamaz, aynı şekilde kadın da aile dışındaki ağır sorumluluklar alanında başarı gösteremez.

Kadının erkeğe itaati, öncelikle aile düzeninin birliğini korumak içindir ve ayrıca bu, ancak şer’î yasa ve kanunlar çerçevesinde geçerlidir. Erkek, şer’î yasalara ve insanlık değerlerine aykırı olacak şekilde eşine davranamaz; insanın insanlığıyla çelişen, insanın gerçek izzet ve yüceliğine ters düşen şeyleri eşinden isteyemez ve bu hakka sahip değildir. İslâm, bu istek ve itaatin sınırını, ölçüsünü belirlemiştir.

Saldırmak için bahane arayan kimseler, dinin yaptığı bu görev bölümünü kadın ile erkek arasında eşitsizlik ve ayrımcılık olarak nitelemişlerdir. Hâlbuki İslâm dini, kadın haklarına gerçekten çok önem vermiş ve hatta kadına, kendi çocuğunu emzirme karşılığında kocasından ücret talep etme hakkı tanımıştır. Bunun bir diğer örneği şudur: İslâm dini erkeğe, ailevi, sosyal ve ekonomik açıdan konumunu koruyabileceği, ihtiyaçlarını temin edebileceği bir kadınla evlenmesini emretmiştir. Bu, İslâm’ın kadın ve kızlara vermiş olduğu kesin haklardan biridir.

Dinin konu hakkındaki hassasiyet ve inceliklerinin küçük örnekleri bile, kadının kocasına itaati konusu ile amaçlanan şeyin, aile düzeninin korunması ve aile fertlerinin görevleri alanındaki belirsizliğin önlenmesi olduğunu kanıtlar. Bu doğrultuda öngörülen programın icra sorumluluğu, elbette ki beden ve ruh bakımından buna yatkın olan ve yöneticiliğin bu türünü aile fertleri üzerinde uygulayacak yeterliliğe sahip olan kimseye verilmelidir.

Bunu bir örnekle şöyle açıklayabiliriz: Aile, birkaç samimi arkadaş tarafından kurulan küçük bir kuruma benzer. Kesinlikle bu küçük kurum, çalışmalarını yapabilmesi ve belirlediği amaçlarına ulaşabilmesi için bir yöneticiye muhtaçtır. Bu ihtiyacın karşılanması üzere kurucu arkadaşlar arasından, daha çok yeterlilik, güç ve saygınlığı olan kimse yönetici olarak seçilir. Ancak bununla birlikte, kurucular arasındaki arkadaşlık ilişkileri olduğu gibi devam eder. Bu, kurucular arasında eşitsizlik veya ayrımcılık olarak addedilemez. Bu göreceli sorumluluk, sadece bireyler arasında belirsizliğin önlenmesi ve amaç doğrultusunda ilerlemenin sağlanması için yönetici kimseye bırakılır. Aileyi yönetme sorumluluğu da erkek için bir üstünlük değildir ve erkek ile kadın arasında eşitsizlik ve ayrımcılık olarak yorumlanamaz. Bu sorumluluk göreceli olup, aile düzeninin sağlanması ve görev belirsizliklerinin önlenmesi için erkeğe yüklenmiştir.

İtaat Mi, Kölelik Mi?

Kadının kocasına itaatinin bir diğer örneği, kocasının izni ile evden dışarı çıkabileceğidir. Din hükmü uyarınca kadın, dışarı çıkmak için kocasından izin almış ve çıkacağını bildirmiş olmalıdır. Ev dışı yöneticilik ve aile hareketinin kılavuzluk sorumluluğu erkeğe verildiğine göre, aile fertlerinin ve özellikle de aile içi yöneticiliğini üstlenen kadının eve giriş ve çıkışı, erkeğin izni ve denetimi altında olmalıdır.

Her hangi bir kurumun yöneticisi, emrinde çalışan personeli daha iyi yönetebilmek için onların giriş ve çıkışlarını ve görevlerini yerine getirip getirmediklerini elbette ki denetleyecektir. Yönetici tarafından yapılan bu denetim, personel arasında daha üstün bir konumda olan kimse hakkında daha belirgin ve ayrıntılı olacaktır. Kadının aile içi yöneticiliği hassas bir konum olduğu için erkek, kadının evden çıkışları hakkında tamamen bilgilendirilmelidir.

Kuşkusuz ki aile içinde hassas bir konumda olan kadının bilgi vermeksizin evden ayrılması, aile içi görevlerini ihmal etmesine neden olacağı gibi, erkeğin genel yöneticilik sistemine de darbe vurmuş olacaktır. Sonuç olarak aile ortamından çıkışlar, aile fertleri arasında gerekli iletişimle ve ailenin genel yöneticisi erkeğin bilgisi dâhilinde gerçekleşmelidir. Aile fertlerinin istedikleri zaman ve kimseye haber vermeksizin evden çıkması asla doğru değildir. Böyle bir ailede ve aile yönetimi alanında çıkabilecek sorunları kestirmek zor olmasa gerek.

Aile çıkarlarını koruma ve ideal bir aile yapısına ulaşma mantığını kabullenme, erkeğin eşine karşı uygun bir eylem ve söylem içinde olmasına bağlıdır. Eğer bu mantık, samimi ve gerginlikten uzak bir atmosferde kadına aktarılacak olsa, kadının güven duyması ve itaat etmesiyle sonuçlanacak ve bu da erkeğin daha sağlıklı kararlar vermesine yardımcı olacaktır.

Öte yandan erkek, kadının dışarı çıkmasının aile düzeni için zararlı olmadığı kanısına varması durumunda, buna karşı çıkmayacak, hatta teşvik edecek ve bazı durumlarda ise bunu gerekli görecektir. Aile eksenli eğitim kurslarına katılım, ders verme, dinî merasimlere iştirak etme, ilahi hüküm ve öğretileri öğrenmek için ev dışında dersler alma, kadının konumuyla çelişmeyen etkinliklerde rol alma… erkeğin karşı çıkamayacağı hususlardandır. Bu da demektir ki kadının kocasından izin alarak dışarı çıkması, doğru kurallar çerçevesinde gerçekleşiyor ise bu, çok faydalı ve hatta bazı durumlarda kaçınılmaz olabilecektir.

Erkeğin bu hakkını bir koz olarak kullanıp kadına haksızlık ve zulüm etmesi, gelişmesini engellemesi, eve hapsetmesi, bir köle gibi onu çalıştırması, İslâm’ın şiddetle karşı çıktığı durumlardandır.

2- Kendi İffetini ve Kocasının Namusunu Korumak

İslâm dini, insanın kendi namus ve iffetini korumasına özenle vurgu yapmıştır. İnsan kendisini nefsanî güçlerden ve özellikle de şehevî dürtülerden koruduğu oranda ilahi lütuf ve inayetlerden nasiplenecektir. İnsanın şehevî güçler alanında kirliliği, diğer alanlarda kirlenmesine de zemin hazırlayacaktır. Bu nedenledir ki ahlâk ve irfan üstatları, şeriat buyruklarına itaatle şehvet gücünün korunmasına ve dengeli tutulmasına özellikle ve önemle dikkat çekmişlerdir. Çünkü kontrol altında olmayan ve denetlenmeyen şehevi güç, şeytanın en güçlü askerlerinden biri olacaktır ve şeytan da bu güçlü askerinden en iyi şekilde faydalanacak ve insanı sadece bu alanda değil, diğer alanlarda da felakete sürükleyecektir.

Şehevî güçler alanında kendilerine güvenen nice insanlar, şehvetle sınandıklarında kendilerini yitirmiş, kullukla elde ettiklerinin tümünü bir anda kaybetmişlerdir. Şeytan onları kendine kulluğa sürüklemiş ve onlar da şeytana kulluk ederek ahiretlerini satmışlardır. Bu tür insanlar fazlasıyla tarihte görülmektedir.

Bu nedenle kimse kendisinden gaflet ederek ve kendisine fazla güvenerek şehevî güçler alanında ifrat ve tefrite düşmemelidir. İnsan, şeriat buyruklarına uyarak ve yüce Allah’a sığınarak bu tehlikeli güçlerini dizginlemeli ve ilgili alandaki günahlardan kendisini korumalıdır. Bazı din büyükleri, “Eğer Yusuf’un (a.s) yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusu karşısında şöyle demişlerdir: “Allaha sığınırdık. Çünkü bu durum, Allah’a sığınmayı gerektiren hallerdendir.” Yani şehevî güçler o kadar etkili ve tehlikelidir ki, yüce Allah’tan başka kimse insanı bu zor durumdan kurtaramaz.

Namusu Koruma Alanında İslâm’ın Çözümü

İffet ve namusu korumak için İslâm’ın sunduğu asıl çözüm evliliktir. Kadın ve erkek evlenmekle, günaha karşı kendilerini koruyabileceklerdir. Din, hayat yolunda ilerleyen kadın ve erkek için bir dizi özel buyruklar ve direktifler sunmuştur. Din özellikle kadından, kendi iffetini ve kocasının namusunu korumak için ciddiyet göstermesini ve günah ortamının oluştuğu yerlerde bulunmaktan sakınmasını istemiştir.

Birçok hadisler, iffet ve namusun kadın tarafından korunması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bu hadislerin birinde şu noktaya dikkat çekilmiştir: Kadın, kocasının razı olmadığı bir erkeği, kendi akrabalarından olsa bile kocasının evine alamaz.

Bir başka hadiste şöyle geçer:Kadın, ar ve namusuna ihanet eden birini evine alma hakkına sahip değildir.

Bu vurgulara istinaden kadın, ailenin namusunu koruması yönünde özellikle dikkatli olmalıdır. Kadının namusuna düşkünlüğü, erkeği de bu yönde harekete geçirecek, onu da iffet ve namus düşkünlüğü konusunda fazlasıyla etkileyecektir. Eğer kadın başkaları için değil, sadece kocası için kendini süsleyecek, bakımlı ve temiz tutacak, zarafet gösterecek olsa, aile dışında sergilenen gönül çelme tavırları, kocasını kolaylıkla etkileyemeyecek ve günaha düşüremeyecektir.

Ne yazık ki bu konuya ilgisizlik, aile düzeninde ve ailenin sağlıklı yapısında nice sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bazı kadınlar vardır ki eşlerinin ihtiyaçlarına kayıtsız kalır, umursamaz ve duyarsız davranırlar; ama aynı kadınlar, toplum karşısında veya özel günlerde en güzel kıyafetlerini giyer, süslenir, bakımını yapar, gösterişli takılar kullanır ve göz alıcı tavırlar ortaya koyarlar. Böyle bir ailede, ne erkek ve ne de kadın tarafından iffet ve namus düşkünlüğünün kesinlikle hiçbir özelliği olmayacaktır.

Kadının giyim, bakım ve süslenme olayına İslâm’ın yaklaşımı farklıdır. İslâm dini, kadının sadece ve sadece kocası için süslenmesini, bakımlı olmasını ve çekici davranmasını istemiş ve kocası eve gelmeden önce onu karşılamak için hazırlık yapmasını ve güler yüzle karşılamasını tavsiye etmiştir.

Yüce Allah Resulü (s.a.a), kadının kocası için süslenmesi konusunda şöyle buyurmuştur: Kocandan başkasına süsünü gösterme, kocanın gıyabında güzel kokular sürünme, dikkat çeken eşarp örtünmekten uzak dur, kol bileğini dahi örtülü tut ve başkalarına gösterme. Aksi durumda dinini zayi etmiş ve Allah’ı gazaplandırmış olursun.

Bir başka hadis şöyle buyurmuştur:Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a), kadının dikkat çeken bir elbise ile evden çıkmasını ve ses çıkaran bir süs eşyası kullanmasını yasaklamıştır.[1]

Resul-i Ekrem (s.a.a) kızı Hz. Fatıma’ya (s.a) hitaben şöyle buyurmuştur:Ey Fatıma, her hangi bir kadın güzel bir şekilde süslenir ve güzel bir elbiseyle evinden çıkarak insanların dikkatini üzerinde toplar ve kendisine bakmalarını sağlarsa, yedi göğün ve yerlerin melekleri ona lanet eder ve ölüp de cehenneme girinceye kadar, Allah’ın gazabına mazhar olur. (Elbette tövbe edip dönüş yapar ve bir daha tekrarlamazsa o başka.)[2]

Kadının İffet Düşkünlüğünde Erkeğin Rolü

İslâm dini, iffet ve namus düşkünlüğü hususunda dikkatli ve titiz olmayı sadece kadınlardan değil, onların iffetli hareket etmeleri için kocalarının da duyarlı olmasını istemiştir. Eğer kadın iffeti koruma bağlamında görevini ihmal edecek olsa, erkeğin görevi, akıl ve şeriat ile uyuşan tedbirler alarak bunu önlemek ve engellemektir. Hanımının başkaları için süslenmesine ve kıyafet seçmesine duyarsız kalan veya razı olan bir erkek, zillete ve gayretsizliğe düşecek ve aile harimine başkalarının, bakışla da olsa sızmasına razı olacaktır.

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a), bu hususta erkeklere şöyle buyurmaktadır: Karısının -yabancı erkeklerin bulunduğu bir ortama gitmek için- süslendiğini ve bu hâlde evden çıktığını görüp de buna razı olan bir erkek deyyustur. Böyle birine deyyus diyen kimse günah işlemiş olmaz. Böyle -süslenmiş ve koku sürünmüş- bir hâlde ve kocasının razılığıyla evden çıkan bir kadının attığı her adım karşılığında kocası için ateşte bir ev kurulur. Kadınlarınızın bu kanatlarını kısaltın ve uzamasına engel olun. Çünkü onların tüylerinin ve kanatlarının yolunmasında sizin ve aileniz için hoşnutluk ve sevinç vardır.[3]

Bu hadis, çok ciddi olarak Müslümanları uyarmaktadır. Bunu ciddiye almalı, önemsemeli ve o yüce insanın ümmeti olarak emirlerine titizlikle uymalıyız. Ancak bu durumda o yüce ve örnek insanın ümmeti ve izcisi olduğumuzu gösterebiliriz.

Bir erkeğin, hanımının süslenmiş bir hâlde evden çıkmasına, erkeklerle kadınların bir arada olduğu düğünlere katılmasına ve yabancı erkeklerin karşısına süslenmiş hâlde çıkmasına razı olması ne kadar üzücü ve vahim bir durumdur.

İslâm’ın Güzellikten Yana ve Fesada Karşı Oluşu

Tekrar vurgulamak gerekir ki İslâm dini, güzellikten ve yüceliklerin korunmasından yanadır ve kadının süslenmesine de asla karşı değildir ve hatta İslâm açısından kadının sadece kocası için süslenmesi kadının başlıca görevlerinden biridir.

Dinimiz, kadının başka erkekler için süslenmesini yasaklamıştır ve bu da kadını sınırlamak, küçümsemek için değil, bizzat kadının konum ve değerini korumak içindir. İslâm, aile namusuna saygısızlık ve saldırı yapılmasını yasaklamış ve kimsenin bu saygısızlığa kalkışmasına izin vermemiştir. Gerçekte dinin getirdiği sınırlamalar, aile sağlığının, kadın ile erkeğin günah karşısında korunmasının garantisidir. Bu, aile bazında en önemli yarar ve maslahattır.

İslâm, katı ve donuk bir din asla değildir; İslâm dini, kadınların konum ve özelliklerini açıklamak amacıyla kadın hakkında “gül” ve “reyhan gülü” gibi tabirler kullanmıştır. Elbette ki gülün korunması, dikenler ve zararlı otlar arasında kaybolmaması özel bakım gerektirir.

Dinî toplumun Müslüman ve gayret sahibi erkeklerinin bu noktalara dikkat edeceklerini, kendilerini ve eşlerini günahın her türünden koruyacaklarını umuyor ve diliyorum.

3- Aile Yönetimi

Ortak hayatın başlangıcı itibariyle kadın ve erkek arasındaki görev taksiminin gereği olarak kadın, aile içi yöneticilik görevini üstlenir. Kadının aile içi yöneticilik çerçevesinde en temel görevlerinden biri, aile ortamına huzur ve samimiyet verecek koşulları hazırlamasıdır. Gerçekte kadın duygusal, ahlâkî ve ekonomik açıdan aileyi dengeli ve sıcak tutarak erkeği ev ortamına özendirmelidir. Aile ortamında huzur, güzellik ve samimiyet bulan erkek, karşılaştığı sorunlara katlanır ve aile ortamından edindiği güç ve moral ile sorunları çözümlemeye çalışır.

Ailede baba ve çocuklar, ev işlerinin sadece kadının görevi olduğunu, başka kimsenin bunlardan sorumlu olmadığını zannetmemeli ve bunu kadından beklememelidirler. Zeki ve duyarlı kadınlar, ev ve aile işlerinde oluşan elbirliği ve güç birliğini, kesinlikle aile ortamında sevgi, samimiyet ve güzellik oluşturma yönünde kullanarak aile bireylerinin olgunlaşmasına ve ilerlemesine yardımcı olurlar.

4- Kocaya Saygı ve Güzel Davranış

Dinin evli bir kadın üzerinde belirlediği en önemli haklardan bir diğeri, kocasına karşı saygılı ve güzel davranmasıdır. Bu bağlamda kadın kocasına çok saygılı davranmalı, sivri ve imalı konuşmalarla onu incitmemeli, kaba davranıştan ve itaatsizlikten sakınmalı, yokluk ve yoksulluktan sızlanmamalı ve sabrını yitirmemeli, her daim yoksulluk hâlinde bile kocasına arka durmalı, destek olmalıdır.

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun delillerindendir.”[4] ayetinde geçen “kendileri ile huzur bulasınız” ifadesi ile kadından istenen, erkeğin huzur ve dinginliğini temin etmesi ve ev içi yöneticiliği sayesinde bunu gerçekleştirmesidir. Kuşkusuz ki erkek, uygun bir ortamda ve uygun bir ifadeyle kendisine yapılan eleştiriyi kabul edebilecek ve bunu, kendisini düzeltme yönünde eşinden bir hediye olarak algılayacaktır.

 

Kadının Güzel Davranışının Erkek Hayatına Yansımaları

Eğitim ve öğretim alanındaki uzmanlar, kadının güzel ve saygılı davranmasının erkek üzerinde çok önemli etkileri olduğuna ve karşılaşılabilecek sorunları çözmede etkin bir rol oynadığına dikkat çekmişlerdir. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) konu hakkındaki şu buyruğu, sözü edilen rol ve etkiye ışık tutmaktadır: Kadının cihadı kocasına iyi davranmasıdır.[5]

Kadının kocasına karşı iyi davranması, kocasının psikolojisini ve duygu yapısını tanıyıp ev dışında karşılaştığı sorunları aileye yansıtmasına, böylece ailede bıkkınlık ve gerginlik oluşturmasına engel olmasıdır. Gerçekte kadın, güzel ve çekici davranarak, teselli vererek kocasının düşüncesini meşgul eden sorunları yok edebilir, azaltabilir veya gerginliğini giderebilir.

Kadının düşünce güzelliğini sergileyecek yöntemin de önemli bir rol oynadığına dikkat etmek gerekir. Kadın, ne tür bir davranışla kocasının gerginliğini giderebileceğine özen göstermelidir. Çünkü güzel davranış, insanların beğenisine ve durumlara göre değişebilen bir olgudur. Sorunların çözümü noktasında kadın, öncelikle kocasının hangi durumlarda sessizlik ve yalnızlığa, hangi durumlarda konuşmaya ihtiyaç duyduğunu bilmelidir. İnsanın ne zaman ve kime karşı nasıl davranacağını bilmesi, çok önemli ve etkilidir.

Kadının kocasına hizmet etmesinin çok büyük mükâfatı vardır. Ümmü Seleme Resulullah’dan (s.a.a) şöyle nakleder:Her kadın kendi kocasının evinde yaşantıyı düzene sokmak (mutlu bir hayata sahip olmak) için, bir şeyi bir yerden kaldırıp diğer bir yere koyarsa Allah ona rahmetle bakar (rahmet eder) ve Allah’ın rahmet bakışının kapsadığı kimseye de azap ulaşmaz.[6]

Bir başka rivayette şöyle geçer: Salih olan bir kadın, salih olmayan bin erkekten hayırlıdır. Doğrusu, yüce Allah kocasına yedi gün hizmet eden her kadının yüzüne cehennemin yedi kapısını kapatır ve cennetin sekiz kapısını onun yüzüne açar. Artık o, hangi kapıdan isterse, cennete girer.[7]

Bir rivayette de şöyle geçer: Kadının eşinin eline bir bardak su vermesi, gündüzleri oruç tutarak ve geceleri gece namazı kılarak yapılan bir yıllık ibadetten faziletlidir. Her bardak su için yüce Allah ona cennette bir şehir hazırlar ve onun altmış günahını bağışlar.[8]

Malumdur ki, hizmet her ne kadar büyük ve yapılması biraz çetin olursa onun sevabı daha da çok olacaktır. Kadınların İslâmî emirler doğrultusunda kocalarına karşı yapmış oldukları her türlü hizmetin mükâfat ve sevabının azametini derk edip ve İslâm’ın onları küçümseyip hor görmediğini aksine, kocalarına karşı yapmış oldukları hizmetten dolayı, Allah katında özel bir değere sahip olduklarını ve onlara ahirette birçok derecelerin verileceğini gösteren bir rivayeti sunuyoruz:

Asrısaadette Yezid Ensarî’nin kızı olan Esma adında bir kadın, Müslüman kadınların vekili olarak Peygamber’in huzuruna çıkıp şöyle dedi: “Anam ve babam size feda olsun, ben Müslüman kadınların vekili unvanında sizin yanınıza geldim. Yüce Allah da sizi hem kadın, hem de erkekler için peygamberliğe göndermiştir. Biz de erkekler gibi senin risaletine iman ettik ve Allah’ın bir olduğuna inandık. (Öyleyse erkeklerle bir farkımız yoktur.) Biz hanımların sıkıntısı şudur: Biz kadınlar sınırlılıklardan dolayı evde oturmuş ve siz erkeklerin cinsel isteklerini doyuruyor ve sizin çocuklarınızı kendi rahmimizde taşıyoruz. Ama değerli ve mukaddes olan işleri, örneğin cuma ve cemaat namazına, cenaze merasimine iştirak edip hastaların ziyaretinde bulunamıyoruz. Hepsinden daha önemlisi Allah yolunda cihat etmekten mahrumuz. Bu işlerde bize bir fayda yoktur. Şöyle ki, eğer erkekler hacca ve cihada giderlerse, biz onların gıyabında onların mal ve namusunu koruyor elbise ihtiyaçlarını gidermek için pamuktan kumaş yapıyor ve onların çocuklarını eğitip besliyoruz. Hâl böyle iken kendi kavlimiz şudur ki, hangi sebeple cihadın büyük sevabından mahrumuz?

Resulullah, Esma’nın güzel ve yararlı sözlerinden dolayı sevinip ashabına şöyle buyurdu: Acaba şimdiye kadar bir kadının dini meselelerini böyle güzel bir şekilde sorduğunu duymuş muydunuz? Daha sonra Peygamber (s.a.a) Esma’ya şöyle buyurdu:

Ey Esma, iyi bil, iyi dinle ve diğer kadınlara da duyur: Doğrusu, kocasına iyi bakan (onunla iyi anlaşan) ve kocasının mutlu olmasını sağlayan, kocasına tâbi olana (onun sözünden çıkmayana) verilen mükâfat, onların hepsiyle eşittir.[9]

Yani cihat etmek, cemaat namazına katılmak ve hacca gitmek kadar olan mükâfat ve sevap kadına da verilir.

5- Cinsel Yönden Tatmin

Cinsel içgüdüyü yönlendirmek, her zaman için önemsenmesi elzem konulardan biridir. Cinsel içgüdü alanında ifrat, tefrit ve sapma, birçok cinsel ve psikolojik sorunlar doğuracaktır. Bu alanda inhiraf, insanın bir tür doğallık ve yetkinlik yolundan sapması anlamı taşır.

Ne yazık günümüz dünyası, cinsel bozukluklar bataklığına gömülmekle, insanın insanlık doğasına karşı savaşa girişmiştir. Eşcinsellik ve zina, insan neslinin asıl kimliğini tehdit eden modern çağın yeni hastalıklarıdır. İnsanların gerçek ihtiyaç ve isteklerinin ortadan kaldırılması ve bireylerin kişisel hüviyetinin tehdit altında tutulması, insan neslinin meşruluğunu birçok sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Meşru olmayan birliktelikler ve babasının kim olduğu bilinmeyen çocukların dünyaya gelmesi, bir yandan bireylerin kişisel kimlik kaybına neden olurken, öte yandan da toplumda istenmedik psikolojik sorunları beraberinde getirecek ve beşerî duygulara darbe indirecektir.

Cinsel sapıklıkların daha başka belalara neden olmaması ve toplumu çöküntüye uğratmaması için yöneticilerin önleyici tedbirler alması ve bu yönde gerekli kanunlar vazetmesi gerekir. Bazı ülkeler ve yöneticileri, bu yıkımlara karşı tedbir almak ve çözüm üretmek yerine, ne yazık ki eşcinsellik, oğlancılık ve zinanın toplumda yayılmasına olanak veren kanunlar koymuş ve gerekli kolaylıkları sağlamışlardır. Bu yasalar yardımıyla artık ahlâkî felaketler ve yıkımlar, toplumda yasal addedilecek ve böylece de hiç kimsenin itiraz hakkı olmayacaktır. Zinanın suç sayılmadığı ve herkesin birbiriyle gayri meşru ilişki kurabileceği bir toplumun kaderini ve geleceğini kestirmek zor olmasa gerek!

İslâm dini, cinsellik alanında ailevi ilişkileri düzenlemek ve aileyi sağlıklı kılmak için kadın ve erkeğe uygun bazı haklar belirlemiştir. Bunlardan biri, cinselliği tatmin hakkıdır. Bu hak sayesinde kadın ve erkek, hem içgüdüsel gereksinimlerini temin edecek ve hem de günahtan korunacaklardır. Eşler birbirlerinin cinsellik hakkını önemsemeli ve bu isteğin doyurulması yönünde gerekenleri yapmalıdırlar. Cinsel konuları önemsememe, cinsellik konusunda duyarsızlık, cinsel eğilimlerin farklı yollardan temini… birçok ailelerin çok ciddi sorunlar yaşamasına neden olan etmenlerdendir.

Din, bazı istisnai durumlarda eşlerin beden ve ruh sağlığını göz önünde bulundurarak cinsel ilişkiyi yasaklamıştır. İslâm dini, erkeğin cismî ve ruhî özelliklerini gözetmiş ve onun cinsel isteğinin kadın tarafından tatmin edilmesine daha belirgin olarak önem vermiştir.

Bu şöyle açıklanabilir: Erkek, doğa ve yapısı bakımından günaha düşmeye daha yatkın olduğundan ötürü onun cinsel açıdan tatmin edilme hakkı geniş bir alanda gündeme getirilmiş ve kadınların bunu önemsemesi istenmiştir. Kadın ve erkeğin doğasını korumak ve olası sapmalar karşısında onların yapılarını muhafaza etmek, İslâm’ın hukukî yasalarında özenle dikkat edilen özelliklerindendir.

6- Katlanma ve Direnç

Evlilik hayatının iniş ve çıkışları, kendine özgü sorunları vardır; bazen yokluk ve yoksulluk, bazen de çevrenin ve aileyi çekemeyenlerin müdahalesi, sorunları tetikler ve ailenin amaç yönünde hareketini sekteye uğratır. Burada önemli olan, kadın ve erkeğin bu sorunlar karşısında nasıl bir tavır takınması ve özellikle de aile içi yönetici olması hasebiyle kadının nasıl davranmasıdır.

Bu bağlamda önemli olan şey, kadın ve erkeğin el ele vererek sorunlarla mücadele etme moral ve kararlılığında olmalarıdır. İşte bu moral ve kararlılık ile hayat bambaşka bir güzelliğe bürüneceği, farklı bir anlam kazanacağı için küçük sorunlar anlaşmazlık ve ayrılık nedeni olmayacaktır. Gerçekte zahirî dünya hayatı sürekli olarak bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir ve bundan sonra da getirecektir. Ama eğer kadın ve erkeğin aile hayatına, daha doğrusu iki insanın ortak hayatına bakışı doğru temellere kurulu olsa, bu tür zahirî şeyleri gerçek hayatın kabuğu olarak göreceklerdir. İnsanın gerçek hayatı ise, kabiliyet ve yeteneklerini iyice ve doğru olarak tanıyabilmesi, onları filizlendirme düşüncesinde olmasıdır.

Gerçekte dünya hayatı ile ilgili olarak kadın ve erkeğin başından geçen şeyler, gerçek ve makul hayata ulaşmalarına zemin hazırlayabilecektir. Bundan dolayı servet, ev, araba, daha çok imkan… sahibi olmak gerçek hayatın kriteri olamaz. Nice insanlar vardır ki maddî imkân ve olanaklara fazlasıyla sahip oldukları hâlde birçok sorun ve anlaşmazlıklar içinde bocalamaktadırlar. Bu anlaşmazlıkların ve çekişmelerin kökeni ise, gerçek hayatın anlamını olduğu gibi kavrayamamaktır. Refah ve lüks düşkünü bir kadın, hayatın doğru ve gerçek anlamını kavrayamadığından dolayı kesinlikle kocasının yoksulluğu karşısında sürekli şikâyet edecek ve memnuniyetsizliğini gösterecektir. Kadının ailede oynadığı bu olumsuz ve anlamsız rol, ailenin dağılmasıyla ve parçalanmasıyla sonuçlanacaktır.

7- Dürüst ve Açık Olmak

Evlilik hayatı güven ve sadakat temeli üzerine kurulduğu için ortak hayatta hile, düzen ve gizlilik olmamalıdır. Bu tür olumsuzlukların aile ortamına yayılması, kesinlikle ailede güvensizlik sorunu doğuracaktır. Hile ve düzenin mevcut sorunları çözeceği düşüncesiyle onlara tutunmak, belki de ailenin birkaç gün sorunsuz yaşamasına neden olabilecektir. Ancak bunun, fırtına öncesi sessizlik türünden olduğu bilinmelidir. Zamanla sırların ortaya çıkması, telafisi mümkün olmayan zararları da beraberinde getirebilecektir.

Aile bireyleri arasında şüphe ve kötümserliğin oluşması, -ailenin bütün hareketlerinin temeli olan- güveni sarsacaktır. Esefle belirtmek gerekir ki bazı kadınlar, belki de aileye olgunluk kazandıracak bazı olayları, sorun çıkmasın diye eşlerinden gizli ve saklı tutarlar. Oysaki bu gizli tutulan olayların farklı bir şekilde ortaya çıkması ve başkaları tarafından yayılması, aileyi daha büyük bir sıkıntıya düşürebilecek ve hatta ailenin yıkılmasına bile neden olabilecektir.

Bu tür sorun ve sıkıntılarla karşılaşmamak için kadın ve erkek, birbirlerine güvenmeli ve sırlarını birbirleri ile paylaşmalıdırlar. Öncelikle erkek, ailevi konuları kendi eşinden, yani evin iç yöneticisinden duymak ister. Ailesini ilgilendiren konuları dışardan, başkalarından duyması kesinlikle erkeği rahatsız edecek ve bu da olumsuz bir şekilde aileye yansıyacaktır.

 

 

8- Erkeği Rahatsız Etmemek ve Üzmemek

İslâm’ın ailevi ilişkiler alanında önemle vurgu yaptığı konulardan biri, kocaya saygısızlık etmemek ve onu üzmemektir. Kadın, kocasının maddî gücünü aşan şeyleri ondan istememelidir; bazı eksiklikler karşısında kocasına karşı aksilik etmemeli, kaba davranmamalı ve iğneleyici sözler söylememelidir. Aksi hâlde kadın, kocasının öfkelenmesine ve kendisinden razı olmamasına neden olacaktır. Vahiy penceresinden olaya bakıldığında, erkeğin eşinden razı olmamasının birçok etki ve yansımaları vardır.

Din açısından erkeğin hanımından razı olmaması ve ona öfkelenmesi, kadının namazını, orucunu ve diğer ibadetlerini istenmedik yönde etkiler ve yüce Allah katında kabul olmamasına neden olur. Bir hadiste şöyle geçer:

Ali İbn Cafer, kardeşi İmam Musa Kâzım`a (a.s) sordu: “(Kötü ahlâkı, aksiliği, iğneleyici sözleriyle) kocasını öfkelendiren bir kadının namazının durumu ve Allah katındaki hâli nasıldır?”İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kocası razı olmadıkça o kadın günah hâlindedir.[10]

Yüce Allah Resulü (s.a.a) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Hak ve doğruluk üzere beni peygamber seçen Allah’a andolsun ki kocasını hiddetlendiren bir kadına Allah da hiddetlenir.

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) rivayet edilen bir hadis şöyledir:Üç kişinin namazı kabul olmaz; elini efendisinin eline koymadıkça firar eden kölenin, geceden sabaha kadar erkeğin razı olmadığı kadının ve halk istemediği hâlde onlara imamlık yapanın (namazı kabul olmaz).

Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır Efendimiz (s.a.a): Kadınlarınızın en kötüsü, temizliğine dikkat etmeyen, inatçı ve (kocasına karşı) asi olan kimsedir.[11]

Hayatın Temel Amaçlarını Anlamak

Eğer kadın ve erkek, hayatın temel gayesi üzerinde biraz düşünse ve gerçek anlamıyla insanlık tanımlarını örnek olarak alsalar, kesinlikle başkasını rahatsız etmez ve üzmezler. Bu gerçek, kutsal bir bağ ve anlaşma ile bir çatı altında bulunan insanlar hakkında daha fazla önem ve öncelik kazanacaktır. Bu doğrultuda hareket eden kadın, Allah sevgisiyle kalbini ve gönlünü bağladığı kocasına asla kötü davranmaya ve kötü konuşmaya kalkışmayacaktır.

Buna binaen hem erkek ve hem de kadın kendini eğitmeli, ruhunu arındırmalı, kendi kimliğini tanımaya gayret etmeli ve bunlara azami derecede önem vermelidir. Ancak bu durumda yaşam ortamı ve atmosferi değişecek ve her şey kendi yerini bulacaktır.

Ancak bu, hayata bakışın maddî sınırlarla kısıtlı olmaması ve madde ötesi yüce bir düşünceye sahip olunması durumunda gerçekleşecektir. Çünkü hayata maddî bir gözle bakan kadın veya erkek, isteğinin aksine gelişen en küçük şeylere bile karşı gelecek, tavır takınacak, böylece de her şeye karşı hassas davranıp isteklerini artıracaktır. Bunun böyle devam etmesiyle birbirlerini incitecek ve aile ortamında huzur yüzü görmeyeceklerdir.

Aslında bu bakış ve düşünce tarzına sahip olan kadın ve erkek, hayat yolunda karşılaştığı bütün sıkıntı ve darlıkları olgunluk aracı olarak algılayıp ruhunu arındırmayı ön planda tutacak, olgunluğun zirvesine ulaşmak için birbirlerine yardım edecek ve eksikliklerini tamamlayacaklardır.

Din Gerçeği ve İnsanın Kurtuluşu

Din âlimleri de sürekli olarak bu konuya önemle vurgu yapmalı ve hayatın farklı safhalarıyla ilgili olarak ihtiyaç duyulan bilgileri insanlara aktarmalıdırlar. Bunun gerçekleştirilmesi durumunda, bir yandan din anlaşılacak, öte yandan ilahi değerlerle çelişen ithal kültür ve kimliksizlik eğilimi önlenecektir.[12]

Resulullah döneminde Müslüman bir kadın Resulullah’ın huzuruna gelerek; “Erkeğin kendi eşine olan hakkı nedir?” diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a); “Çok fazladır.” diye buyurdu. O kadın; “Onlardan bir miktarını bana söyler misiniz?” diye arz etti.

Peygamber efendimiz (kadının isteği üzerine) şöyle buyurdu: Kadın kocasından izinsiz müstehap oruç tutma-malı ve kocasından izinsiz evden dışarıya çıkmamalıdır. Kadın en güzel kokuları kullanmalı; en güzel elbiselerini kocası için giyinmeli ve her gün sabah-akşam iyi bir şekilde süslenerek kendisini kocasına sunmalıdır. Elbette erkeğin hakkı bu denilenlerden çok fazladır.[13]

İmam Cafer Sadık (a.s) bir diğer rivayette şöyle buyuruyor: “Bir kadın Resulullah’ın huzuruna gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü, erkeğin eşine olan hakkı nedir? Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

1- (Meşru işlerde) kocasına itaat edip, ona karşı gelmemelidir.

2- Kocasının evinden (malından) onun izni olmadan sadaka vermemelidir.

3- Onun izni olmadan müstehap oruç tutmamalıdır.

4- (Münasip olan) her yerde kocasının arzu ve isteklerine uymalı ve kendisini ona sunmalıdır.

5- Onun izni olmadan evden dışarı çıkmamalıdır. Eğer böyle yaparsa eve dönünceye kadar gök, yer, rahmet ve azap meleklerinin nefret ve lânetine uğrar.

Daha sonra o kadın; “Ey Allah’ın Resulü, erkeğin üzerinde en çok hakkı olan kimdir?” diye sorunca, Resulullah; “Babasıdır.” diye buyurdu. Kadın; “Peki kadının üzerinde en çok hakkı olan kimdir?” diye sorunca, Resulullah; “Kocasıdır.” diye buyurdu…[14]

İmam Kâzım (a.s) şöyle buyuruyor: Kadının cihadı kocasına iyi davranmasıdır.[15]

Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:Kocasının ahlâksızlığı karşısında sabır ve tahammül eden kadına, yüce Allah Firavun’un eşi Asiye’nin mükâfatı kadar, mükâfat verecektir.[16]

 

[1] Deâimu’l-İslâm, c: 2, s: 215

[2] Şehab-ül Ahbar

[3] Biharu’l-Envar, c: 100, s: 249

[4] Rûm, 21

[5] Usul-u Kafî, c: 5, s: 507

[6] Bihar’ul-Envar, c.100, s.251, h:49.

[7] Vesail’uş-Şia, Kitab’un-Nikâh, böl:1, b:89, h:2.

[8] Vesail’uş-Şia, Kitab’un-Nikâh, böl:1, b:89, h:3.

[9] A’lam’un-Nisâ, c.1, s.67.

[10] Ali b. Cafer’in Soruları, s: 185

[11] Vesail-üş Şia C: 14 S: 9

[12] http://www.caferilik.com/kutuphane/book/islam-da-aile-hukuku-ve-ahlak%C4%B1#Tab3-20359_114_51

[13] Furu-u Kâfi, c.5, s.508.

[14] Vesail’uş-Şia, Kitab’un-Nikâh, böl:1, b:79, h:1.

[15] Vesail’uş-Şia, Kitab’un-Nikâh, böl:1, b:81, h:2.

[16] Mekarim’ul-Ahlâk, s.245.

İletişim