Bazı zamanlar olur dolar gönlüm.  Yazarak anlatmak isterim, konuşarak anlatamadıklarımı. Tıkanırım. Bir türlü ifade edecek cümleler kuramam içimde kalır. O zaman da: “Keşke bir yazar ya da bir şair olsaydım da kelimelerle anlatabilseydim konuşarak anlatamadıklarımı. Belki o zaman kalbim rahatlar” derdim. Bu durumu birkaç yazar arkadaşımla paylaştım. “Sanki bizler yazarak rahatlaya biliyor muyuz? Bazen ne makaleler ne şiirler nede romanlar anlatamıyor demek istediklerimizi. Eksik kalıyor.” dediler. Vaz geçtim bende. Taki bu güne kadar…

 

Ey şehit!

O kadar zor zamanlar var ki insanın hayatında, senin ani gidişin gibi.

Konuşmak istiyorum konuşamıyorum. Bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Bağıramıyorum. Ağlayamıyorum. Sessiz ağlayışım boğuyor beni rahatlayamıyorum. Bir damla gözyaşım dışarı, bin damlası içime akıyor.

 

Ey şehit!

Ey Rabbinin sevdiği. Ey mazlumun güvendiği zalimin korktuğu. Sen bunca insanın sevgisini, ikrarını aldın da gittin. En güzel yerlerde olacaksın buna hiç şüphemiz yok. Sen bunca yaptıklarına rağmen ikrar istemişsin. Ya bizler ne yapalım? Ne olur Bizim için de dua et. Dua et ki Rabbim razı olduğun kullarından etsin bizi. Bırakmasın ellerimizi. Tıkandığımız zamanlarda elimiz dilimiz olsun yolumuz olsun.

 

Seni bu kadar teferruatlı tanımıyordum bende. Örnek alınacak ne kadarda çok yönün varmış. Sert bakışlarının ardında ne yumuşak tebessümler saklıymış. Ne merhametli onurlu mütevazı bir kişiliğin ve yaşantın varmış. Çoğunu yeni öğrendik.

 

Şehit ediliş haberin beni öyle sarstı ki öyle bir ruh haline büründüm ki, bir anda dünya tatsızlaştı. Hiçbir şey hoş gelmiyor. Sen onca şehit gördüğün için mi hep hüzünlüydün. Onca yakınlarını kaybettiğin için mi başka âlemde gibiydin. Nasıl yaşamışsın o acılarla nasıl dayanmışsın ey şehit. Keşke bizlerde hiç çıkmasak bu ruh halinden. Bağlanmasak tekrar dünyaya. Hep bu duygularla yaşasak. Ama ne yazık ki…

 

Ne düşünüyorum biliyor musun? Ey aziz. İmam Humeyni yaptığı devrimle nice insanların uyanmasına sebep olduysa senin gidişinde birçok insanın silkelenmesine, kendine gelmesine, hakkı seçmesine vesile oldu ve olacak. Ben bir Kasım Süleyman-i olamam ama kişiliğinden aldığım derslerle senin gibi olmaya çalışacağım.

 

Ey Şehit!

Şimdi daha iyi anlıyorum bizlere neden “Önce kendinizi eğitin” denildiğini. Sözler değil davranışlar daha etkili oluyormuş. Kalbim ne kadarda doluymuş ey şehit. Senin gidişin çözdü dilimi. Her ne kadarda güzel anlatamasam da. Sözlerin güç verdi. Akıttı duygu selimi.

 

Ey Şehit!

Seni namazda gül uzatan çocuğu geri çevirmeyişinle, avuç içlerine konan gül yaprağıyla secdeye gidişinle. Şehit annenin ayağını öpüşünle, şehit olan askerlerinin ardından “Onlar gitti ben kaldım.  Şehit olamadım” diye ağlayışınla, askerinin arkasında namaz kılışınla , müçtehitlere imzalatılmış kefeninle Hangi birini sayayım ….. Hatırlayacağım. Ama Hıçkıra Hıçkıra Ağlamanı Hiç Unutmayacağım.

 

Ey şehit bak ezaya geldim.

Duramadım sana vedaya geldim.

Uzaktan da olsa elveda diyerek.

Sana bende yas tutmaya geldim.

 

Seni onca mücadelenle tanımadılar.

Davanı bir türlü anlamadılar.

Fikrini zikrini bilmeyen cahiller.

Biliyoruz ki her zaman hüsrandadırlar.

 

Sana çok ağlamak istiyorum ben.

Sinemi dağlamak istiyorum ben.

Aklıma ki geliyor o ağlama sesin,

Utanarak sesimi kesiyorum ben.

 

Ey benim mihriban güzel şehidim.

Rehberin Abbas’ı aslan yiğidim.

Gidiyorsun hakkına güzel bir unvanla.

Bizleri de oralarda ne olur unutma.

 

Ayrılık Şia’nın kaderin de var.

Bu davada az mı çekti İmamlar.

Çamran’lar, Sadr’lar  Muğniye’ler var.

Varsın eklensin bir de Süleymanlar

 

Serpil Güraras

İletişim