Cepheye giden iki gençle röportaj yapılıyor. Mikrofon uzatılan genç şöyle diyordu: “Biz dönmemek üzere şehit olmak için geldik. Çünkü Şehit Bakırı’i bir vasiyetine şöyle diyordu: “Gidin şehit olmanız için dua edin. Çünkü savaştan sonra (şehit olmayan ve dönen) kişiler iki kısma ayrılırlar. Bunlardan birinci grup para, pul, makam ve maddiyatta boğulur ve tamamen ne için mücadele ve cihat ettiklerini ve ne olduklarını unuturlar. Diğer grup ise (ne için mücadele ve kıyam ettiklerinin kıymetini ve hakikatini bilemedikleri ve Allah rızası için değil de bazı arzular ve beklentiler uğruna hareket edip o arzu ve beklentilerine ulaşamadıkları için) geçmişlerinden pişman olurlar. Fakat sadece bir grup var ki geçmişlerine (Allah rızası için mücadele ve çabalarına) sadık ve vefalıdır, ama bunlar da (vermiş oldukları mücadelenin değerini bilmeyip dünyaya dalan, haksızlık ve zulümlere devam edildiği veya ilahi mücadele üzerinden tüccarlık yaparak insanların samimi duygularını sömürenlerin arasında ilahi nidayı duyuramadığı ve elinden geleni yaptığı halde sesini bir yerlere ulaştıramadığı için) üzüntü ve kederden canlarını hakka teslim ederler. Onun için gidin şehit olmanız için dua edin. ”

 

Geçici dünya hayatında da ilahi kemalatlara erme, nefsani heva ve heveslerden uzaklaşıp ilahi erdemlere ve ilahi aşk hedefine ulaşma yolunda bir mücadele, savaş ve cihat içerisindeyiz. İlahi erdem ve kemallere ulaşmak için de en uygun, güçlü ve iradeli zaman gençlik çağlarıdır. Gençlik çağlarımızda bu mücadele de üstün irademiz ve Allah’ın nasip edeceği başarı ile nefis, ego, bencillik, mal ve makam düşkünlüğü ve haset gibi ahlaki rezilliklerden sıyrılıp Allah Resulünün “ölmeden önce ölün” hadisini dikkate alarak bu cihat ve mücadele yolunda fena fillaha ulaşmayla manevi şehitlik makamına ermek için dua edelim. Aksi takdirde gençlik çağlarımız bitip bu mücadele yolunda irade ve güç zayıflığına uğrayacağımız yaşlılık çağına girdiğimizde bizden öncekilerin duçar olduğu üç kategoriden birinde yer almaya mahkûm oluruz.

 

Birinci kategori: (Bunca verilmiş ilahi mücadelen sonra bu mücadelenin yüzeysel ilmi ve ahlaki getirilerini kullanarak) Para, pul, makam ve maddiyatta boğulurlar ve tamamen ne için mücadele ve (nefis ve nefsani şeylerle) cihat ettiklerini ve ne olduklarını ve ne olacaklarını unuturlar. Daha doğrusu mücadele döneminde özlerinde ve benliklerinde gizli olan ahlaki rezillikleri gençlikteki güçlü iradeleri ile bastırdıkları için yaşlılık döneminde bu ahlaki hastalıklar bastırılamayıp tekrar gün yüzüne çıkmıştır. Bunlar o zaman da bu zaman da Allah’ı ve insanları işlerine ve menfaatlerine geldikçe yine kendileri için düşünürler. Kendilerinden ve kendilerine fayda sağlayacak insanların dışında kimseye bir hayır ve yararları dokunmaz. Kendilerine ölümün gelmeyeceğini sandıkları için sürekli ego ve benlikleriyle servetlerine servet eklerler ve ölüm ansızın onları yakalar ve mallarını da kendinden sonrakiler heba ederler. Nitekim İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Siffin’den dönüşünde, Kufe dışındaki mezarlığı gördüğünde şöyle buyurdu: Ey, korkunç diyarın, ıssız yerlerin, karanlık kabirlerin halkı! Ey toprakta yatanlar, ey garipler, ey yalnızlar, ey korkuya uğrayanlar! Siz, bizden önce giden, biz ise sizi izleyen ve size kavuşacak olanlarız. Bıraktığınız evlere gelince; başkaları o evlerde oturdular. Eşlerinize gelince; başkalarıyla evlendiler. Mallarınıza gelince; başkaları arasında taksim edildi. Bizde olan haber bu. Sizden ne haber! Sonra ashabına dönerek şöyle buyurdu: Bilin ki, eğer konuşmalarına izin verilseydi, size; “En hayırlı azık takvadır.“( Bakara/197) diye haber verirlerdi.”(Nehcu’l Belağa, Hikmetli Sözler, 130)

 

İkinci kategori: Bunca zaman nefsani şeylerle ne için mücadele ve kıyam ettiklerinin kıymetini ve hakikatini bilemedikleri ve (ilahi öğretilerle süslenmeyi) Allah rızası için değil de bazı arzular ve beklentiler uğruna veyahut amaçlar üzere hareket edip o arzu, hedef ve beklentilerine ulaşamadıkları için geçmişlerinden pişman olurlar ve ömürleri keşkeler ile geçer. Ölene kadar da haklarının yenildiği ya da ben daha iyi idim veyahut ben daha layıktım gibi bahaneleri ağızlarına sakız ederler.

 

Üçüncü kategori: Bu kategoridekiler iki gruba ayrılır: Birinci grup geçmişlerine (Allah rızası için mücadele ve çabalarına) sadık ve vefalıdır, ama bunlar da (vermiş oldukları mücadelenin değerini bilmeyip dünyaya dalan, haksızlık ve zulümlere devam edildiği veya ilahi mücadele üzerinden tüccarlık yaparak insanların samimi duygularını sömürenlerin arasında ilahi nidayı duyuramadığı ve elinden geleni yaptığı halde sesini bir yerlere ulaştıramadığı için) üzüntü ve kederden bir köşeye çekilip zamanla canlarını hakka teslim ederler. İkinci grup ise bu ilahi mücadele ve aşk yolunda İlahi Peygamber ve Masumlardan elde ettikleri tecrübe, ilim, ahlak ve bilgi ile insani kemalatlara ve ahlaki erdemlere şuhudi olarak ulaşamaya ve her ne kadar yalnız kalsalar da ellerinden geldiği kadar insanlara bir kum tanesi miktarı dahi olsa fayda verme mücadelelerine; yani Allah rızası için hem kendileri ve hem de başkalarına ilahi öğretileri hayatlarında uygulayarak Allah’a ve ilahi erdemlere davet etmeye devam ederler. Başka bir tabirle gerektiği ya da beklendiği gibi tam olarak ilahi aşk mertebesine ve ahlaki erdemlere ulaşıp ulaşamayacakları bilinmese de onlar gözlerini Allah’ın lütfuna, rahmetine, affına ve rabliğine dikmişlerdir. Bu nedenle ahlaki rezilliklere ve nefsani çirkinliklere bulaşmadan bu mücadele ruhunu devam ettirdikçe onlar “cihad-ı ekber”in yolcularıdırlar ve bu yolda canlarını şehit olarak ve bu uğurda yanıp tutuşarak Allaha teslim ederler.  

 

Vasiyetten Hisse;

 

Bizler gençlik çağımızda ya da akıl ve irademizin güçlü olduğu şu dönemlerde İmam Seccad’ın (a.s) Mekarimu’l Ahlak duasında bizlere öğrettiği gibi dua etmeyi ve yaşamayı öğrenmeliyiz. Yani ilk önce imanımızın en kamil iman, yakinimizin en üstün yakin, niyetlerimizi en halis niyetler ve amellerimizin de en iyi amel ve halis olması için kendimizin bozulan ve fasit durumlarını düzeltmek ve ihya etmek için uğraşmalıyız.  En önemlisi de duanın devamında da belirtildiği üzere ahiret gününde rabbimizin hesabını soracağı şeylerle meşgul olmaya ve uğraşmaya çalışmalıyız. Zira Rabbimiz bizlere verdiği yeme içme gibi rızıkların hesabından daha çok bu kadar güç ve imkanımız varken neden ilahi aşk, erdem ve kemalatlara erişme nimetinden gaflet ettiğimizi soracaktır. Bu nedenle biraz özümüze dönelim ve nefisle cihat olan büyük cihattan gaflet etmeyelim ve bu yol üzere Rabbimizle vuslata erelim…

 

Onun için elimizden geldiği kadar “ölmeden ölmek – bu uğurda şehit olmak için” dua edelim….

İletişim