Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından bu zamana kadar kıyamın felsefesi, sebepleri, sonuçları, çıkarılacak dersler ile ilgili ciltler dolusu kitaplar yazılmış ve yazılmaya da devam etmektedir. Bu bize gösteriyor ki bu kıyam evrensel bir kıyamdır yani sadece tarihte yaşanmış geçmiş acı bir hadise değildir. Düşmanların tüm uğraşılarına rağmen Allah’ın iradesi ile  etkisini asla yitirmediği gibi her geçen gün sadece İslam alemine değil tüm insanlığa insanlık dersi vermeye devam etmektedir.

 

Tanıtımını yapmak istediğimiz bu eser Ehli Beyt mektebinin yetiştirdiği nadide ve güzide üstatlarımızdan Ayetullah Cevadi AMULİ’ye ait olup okuyucuyu hayran bırakan bir üsluba sahiptir.  İnsanın düşünce ve fikir dünyasını genişleten, çok yeni pencereler açan bu eser, aslında bir kerede okunup bırakılacak bir kitap değil üzerinde mütalaa edilmesi ve düşünülmesi gereken ders kitabı niteliğindedir.

 

Kitabımız iki bölümden oluşuyor:

 

1. Bölüm Ana hatlar adı altında Hüseyni yöntem konusu alt konu başlıklarıyla detaylı olarak ele alınmış.

 

2.bölüm ise Hüseyni kıyamın sonucu ele alınarak aklın filizlenmesi, aklın filizlenmesi karşıtlarının girişimleri, aklın filizlenmesinde Hüseyni kıyamın etkisi, dinin filizlenmesi için Hüseyni kıyamın eserinin sürdürülmesi gibi konulardan oluşmaktadır.

 

Kitap hakkında fikir sahibi olabilmek için üstadın o güzel ifadelerinden de örnekler vererek bu bölümlerine kısaca bir göz atalım:

 

1) HÜSEYNİ YÖNTEM:

 

Bu bölüm İmam Hüseyin (a.s.) ın yönteminin Hz. Peygamberin (s.a.a) yolunun  devamı olmasına dikkat  çekilerek başlanmış;

 

“… Ceddim Rasulullah’ın (s.a.a.) ve babam Ali b. Ebutalib’in (a.s.) yolunu sürdürmek için kıyam ettim.”

 

“Yüce Resul’ün (s. a. a.) yöntemini her şey den önce Kur’an-ı Kerim’den öğrenmeliyiz. Çünkü yüce Resul (s.a.a) Kur’an’ın hem ilmi müfessiridir hem de ameli müfessiri.” 

 

Hz. Peygamber’in (s.a.a.) hedefinin ise toplumu aydınlığa çıkarmak olduğu ayetler ile açıklanmış;

 

“ Elif. Lam. Ra. (Bu Kur’an) , Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa ; her şeye galip , övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”[1]

 

“Peygamberliğin nihai hedefi, toplumun tam anlamıyla aydınlanması ve fesadın, karanlığın her türünden kurtulmasıdır.”

 

Hz. Peygamberin (s.a.a) yolunun ise Hz. İbrahim’in (a.s)  yolu ile  aynı olması yine bu yolun takipçilerinde  olması gereken özellikler ise şu şekilde belirtilmiş;

 

“Kesinlikle toplumu aydınlatmak için ilahi bir öndere, halk kitlesinin direnişine ve çokça şükretmesine ihtiyaç vardır.”

 

“Bazen yüce Allah, kudretini gaybet perdesinin ardından çıkarır ve salih kullarının eliyle İslam’ı yeryüzüne hâkim kılar. Ancak bunun bir şartı vardır ve o da o dönemin halkının mücadele alanında sabır göstermesi ve zaferden sonra şükretmesidir. Savaş zamanında sabrını kaybeden kimse muzaffer olamaz; galebe sonrasında onu savaş ganimeti sayan, zaferi maddi olgu gören ve kendini inkılaptan alacaklı bilen kimse şükreden olamaz. Ancak sabır ve şükür özelliklerinin mevcut olması durumunda İslam düzeni kurulabilir.”

 

Hz. İbrahim’in (a.s) yolundaki şehadet aşkı ise üstadın o etkileyici üslubundan  şöyle anlatılıyor;  

 

“İbrahim’e (a.s), Allah’tan yardım iste demişlerdi ve o ise, Allah bu olayı bilmektedir ve Onun bilmiş olması yeterlidir, artık bir şey istemek reva olmaz demişti…”

 

“Eğer maslahat İbrahim’in yanmaması ise, yüce Allah bunu bilmektedir. Öyleyse İbrahim (a.s) neden bunu Allah’tan istesindi. Hz. İbrahim’in (a.s) dudakları her an için yüce Allah’ı anmaktaydı; ibadeti Allah’ı anmakta özetlenmiş, ancak O’ndan bir şey istememişti. Korku İbrahim’den (a.s) o kadar uzaktı ki, O’ndan kendisine yardım etmesini dahi istememişti.

 

Elbette ki yüce Allah’tan istekte bulunmanın kendisi de ibadettir, ancak bu, orta çizgiye varan insanlar için geçerlidir. Bazı insanlar öyle bir makama varır ki çok üstün ibadet gerçekleştirirler.”

 

“İnsan zayıf ve güçsüz olduğunda hem Allah’ı çağırır ve hem de O’ndan istekte bulunur. İnsan orta çizgiye ulaştığında, Allah’tan istekte bulunması azalır ve O’nu çağırması çoğalır. İnsanlığın zirvesine ulaşan insan ise, sadece Allah’ı çağırır; bu insanın ibadeti yalnızca Allah’ı çağırmak olur ve artık O’ndan bir şey istemez.”

 

“Şehitler efendisi İmam Hüseyin (a.s) özellikle Mekke’den Irak’a doğru hareket ettiğinde yaptığı konuşmasında insanları şehadete özendirerek şöyle buyurmuştur: “Gerdanlık kızların boynuna yakıştığı gibi ölüm de insanoğluna yakışır.”

 

“Pek çok insanlar vardır ki, öldükten sonra onların adları da sanları da ne tarihte ne de insanların dilinde kalmaz. Çünkü ölüm onların boğazını sıkan bir gerçek olmuştur. Bunların karşısında hak yiğitleri, adalet ve ilim erleri vardır ki, ölümü gerdanlık olarak kullanmışlardır. Yani ölüme egemen olmuş, onu sahiplenmiş ve boyunlarına takarak kendilerini süslemişlerdir.”

 

“… Ben ancak ceddim Rasulullah’ın (s.a.a.) ümmetini ıslah etmek için kıyam ettim.”

 

Bu kıyamın bir ıslah hareketi olduğunu İmam Hüseyin’in (a.s) sözlerinden anlıyoruz, Üstad  Amuli ,kitapta ıslah konusunun yaşamın her alanını kapsadığını ve ıslah için savaş ve kutsal savunmanın olmazsa olmaz olduğunu gözler önüne seriyor;

 

“Kapsamlı bir mücadele olmaksızın ümmetin durumunu ıslah etmek mümkün değildir. Çünkü başka düşüncede olanlar ve siyasetçiler, din konusu zihni alanlarda kaldığı sürece ilahi önder olan peygamberlere pek de dokunmazlardı. Ancak din olgusu zihnilikten çıkıp ayniliğe dönüştüğünde, Allah’ın dinine yapılan saldırıya engel olduğunda, bazılarının azgın ve taşkın garizelerine ket vurduğunda, işte sözü edilen o gruplar peygamberlerin karşısına dikilirler. Bu yüzden, insanların dertlerine ortaklık eden peygamberlerin kıyamı ve hareketine gaddar tağutların karşı gelmesi ve kan dökmemesi mümkün değildir.”

 

 Üstat bu bölüme devam ederken İmam Hüseyin’in (a.s) hak ve batılın ölçüsü olduğunu söylüyor , ayrıca hak ve batıl hakkında doyurucu açıklamalar yapıp hakkın  hiçbir zaman mağlup olmadığını açıklıyor.

 

“Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır.”[2]

 

“İmam Hüseyin (a.s), temizlerle habislerin ayırt edilmesi ve ayrışması için kıyam ettiğini buyurmuştur. Çünkü insanlar sınanmadıkça, imtihana tabi tutulmadıkça iyilerle kötüler bir arada ve yan yanadırlar; temizi habisten ve hakkı batıldan ayıran şey imtihandır. Buna göre İmam Hüseyin (a.s), zatı mukaddes yüce Allah’ın imtihan vesilesidir ve yüce Allah O’nun vesilesi ile temizi habisten ayırır.”

 

“Bazen hakkın batıl karşısında yenildiğini ve batılın galip geldiğini düşünmemiz, ya hak olmayanı hak ve batıl olmayanı batıl olarak algılamamızdan veya hak ve batılı doğru olarak tanıdıktan sonra zaferi yenilgi ve yenilgiyi de zafer olarak anlamamızdan, hesap hatasına düşmemizden kaynaklanır. Yoksa (sanısal değil) gerçek hakkın yenilgisi ve (vehmi değil) gerçek batılın zaferi, kısa süreliğine bile olsa mümkün değildir. Çünkü batıl, su üstündeki köpük gibidir ve hak ise kükreyen sel gibidir. Batıl, hakkın gölgesinde belirir ve hakkı yok etmesi mümkün değildir. Çünkü hak olmazsa batıl olmaz ve batıl hakkı gösterir. Nasıl ki ışık ve milin olmadığı yerde gölge olmazsa, selin olmadığı yerde de köpük olmayacaktır. Köpük asla sele karşı savaşamaz ve gölge de ışık ve mile karşı.”

 

Üstat hak ve batıl konusundaki yanlış vehimlerin kaynağını İmam Hüseyin(as)’ ın Aşura günü söylediği şu sözlerle açıklıyor;

 

“Benim öğütlerimin sizde etki etmemesinin ve gösterdiğim yolu kabul etmemenizin tek nedeni, karınlarınızın haramla dolmuş olmasıdır.”

 

“…Siz Emevi ve Mervani tağutlarına gelince; siz hak sözü ve doğru öneriyi kabullenme yeterliliğini kaybetmişsiniz. Çünkü düşünce ne kendiliğinden oluşur ve ne de başka bir yerden kanatlanıp gelir. Düşünce, geçmiş yılların yemeklerinin ürünüdür; o zamandan yola koyulmuş ve bugün bilgi ve anlayış suretinde ortaya çıkmıştır. Saik ve güdüler de böyledir.”

 

Ve kitabın ilk bölümü İmam Hüseyin’in (as) yöntemlerinden biri olan İslami cihadın örneklemesi konusuyla sonlanıyor:

 

“Şehitler öncüsü İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam programını sadece Kur’an-ı Kerim ve yüce Peygamberin (s.a.a) sünneti düzenlemiş ve bu kıyamın tek yolunu da Kur’an göstermiştir.

 

Yani Kur’an Hac konusunu farz kılmışsa, önce biri doğru olarak Hac amelini yapmalı sonra da başkalarına ‘Hac amellerinizi benden öğrenin.’ demelidir.’’

 

“Buna göre cihad da önce biri tarafından gerçekleştirilmeli ve sonra da cihadın canlı örneği olan kişi başkalarına ‘Cihadı benden öğrenin.’ demelidir. … Hüseyin bin Ali’nin (a.s) ihlaslı cihadı, o dönem insanlarının yakından gördüğü ve tecrübe ettiği yüce Allah Resulü’nün (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) yapmış olduğu öz İslami cihadın bir başka örneği idi.’’

 

Kitabımızın 2. Bölümüne gelindiğinde Hüseyni Kıyamın sonucu konusu akıl ve aklın filizlenmesi konusu ile ele alınmış olup, Ayetullah Cevadi Amuli akıl konusunu irdelerken insanı hem hayran bırakan hem de zihnimizi açan ifadeler kullanmış.

 

Öncelikle aklın tanımı, aklın işleyişi, aklın kemali gibi konular ile başlanılmış;

 

“Akıl, düşünce ve gayeyi yönlendiren bir güçtür ve asıl görevi de düşünce ve gaye arasında uyumu sağlamaktır.”

 

“His, vehim ve hayal, insana hizmet eden uysal bineklere dönüşmelidir. Akıl, düşünceye bu inatçı ve azgın güçleri dizginlemeyi ve bilgiye dayalı olarak onlardan faydalanmayı öğretir.”

 

Aklın filizlenmesi konusuna vurgu yapılıyor ve bunun iki şekli üzerinde duruluyor; birincisi ilim ışığında aklın filizlenmesi ikincisi ise vahiy ışığında aklın filizlenmesi. Bunlarla ilgili üstadın şu şekilde ifadeleri var;

 

“Teori ve pratiği bir arada bulunduran aklın ışıldaması ve filizlenmesi, doğru ilim ve salih amele bağlıdır. Aynı şekilde aklın kararması ve batması da yanlış ilim ve kötü amelin sonucudur.”

 

“İlim misafirin ve misafir kabul edenin ilmi olmak üzere iki türdür. Misafirin ilmi , okulda veya medresede öğretilen ilimdir. Bu ilim kalıcı değildir. Misafir kabul edenin ilmi ise, insanın batınındadır ve bir hidayet meşalesi gibidir. Bazı insanlar bunun alevini azaltır ve bazıları da arttırır. Peygamberler, insanın gönül evine misafirliğe davet etmişlerdir. Çünkü bu, misafir kabul edenle daha uyumludur. Böylece misafirlik, ev sahibinin meşalesinin ışığını çoğaltır ve böylece de can feda etme mabedi aydınlanır ve insan, ilmiyle amel eden alime dönüşür.”

 

Kitabımızın ilerleyen kısımlarında aklı filizlendirenlerin ilahi önderler olduğu, ilahi önderlerin görevleri, özellikleri konuları işleniyor;

 

“Beden hastalıklarının çoğu ağrı ve acı ile birlikte olduğundan dolayı hasta insan hastalığından haberdar olur. Ahlaki ve ruhi hastalıklar ise böyle değildir ve ahlaki hastalıklardan haberdar olmamanın kendisi de bir başka hastalıktır. İlahi önderler, kötülükten sakındırmak ve ilahi azabı hatırlatmakla, insanın hasta olan azasına baskı yaparlar. Böylece insan hastalığının farkına varıp tedavi yoluna koyulur. Hastalığın hatırlatılmasından rahatsız olan kimse, doktoru düşman olarak görecektir. Bu rahatsızlık hissinin kendisi de bir başka hastalıktır.”

 

Aklın filizlenmesi karşıtlarının girişimleri konusu kitapta, aklı tahrip etmek, dini esir almak, din satıcılığı isimleriyle üç başlık altında açıklanmış.

 

Kitabın bundan sonraki kısmında ise İmam Hüseyin’in (a.s) tanınması konusu, hayatının aşamaları, İmamın Muaviye dönemindeki stratejisi, Muaviye döneminde kıyam etmemesinin nedeni, kıyamının makul ve makbul ümide dayalı olması, cihadın aşıkane olması konusu gibi konular ile devam ediyor.

 

“Şehitler Efendisi (a.s) insanların düşüncesini aşıkane amaç ile birleştirdi ve dünyayı gören aklı da aşkın nur yansımasında diriltti. Önderliğini aşkın güçlü ellerine bırakan kimse, öz tevhid badesiyle mest olur ve ilahi buyrukları yerine getirmede bütün zorlukları ve tehlikeleri canı gönülden kabullenir.”

 

Kitap, dinin filizlenmesi için Hüseyni (a.s) eserin sürdürülmesi konusu detaylandırılarak son buluyor. Bu bölümde Hüseyni (a.s) devrimin kalıcılık ve ebedilik sırrı, erbain ziyaretinin önemi, İmam  Hüseyin’e (a.s) ağlamak, dünyayı terk etme, Ehl-i Beyt sevgisi, genç neslin sapma tehlikeleri gibi bizim güncel hayatımızı çok yakından ilgilendiren önemli konulara değinilmiştir.

 

“Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) Aşura olayından altmış yıl önce ve İmam Ali (a.s) de yirmi yıl önce bu  olaya ağlamıştır. Bu üzüntü ve gözyaşları arifanedir. Çünkü İLAHİ İMAMET VE VELAYET  o kadar yüce ve değerlidir ki onun terk edilmişliğine gökler kadar üzülmek gerekir.”

 

Rabbim bizleri okudukları üzerinde düşünen, düşünce dünyasında değişiklik yapabilen, ufkunu ve ruhunu genişletebilen ve bunlara amel ederek çevresindekilere örnek olan, yeri geldiğinde ışık olabilen kullarından eylesin inşallah.

 

“Allah’ım! Onların musibetine karşı bana, şükredenlerin hamdı gibi hamd etmeği nasip eyle. Bu büyük acı ve musibetimden dolayı Allah’a hamd olsun. Allah’ım! (Huzuruna) varacağım gün Hüseyin’i (a.s) şefaatini bana nasip eyle ve indinde Hüseyin (a.s) ve canlarına Hüseyin’e (a.s.) feda eden ashabı ile birlikte, benim doğruluk ayağıma sebat ver. “

 

AMİN.

 

Marifet Pınarı

—————————————————————————————-

[1] İbrahim Suresi, 1. Ayet.

[2] Al-i İmran Suresi, 179.ayet.

İletişim