Şia uleması, Peygamber (s.a.a) kızının gece toprağa verildiği konusunda ittifak etmişlerdir.[1] Yakubi’nin yazdığına göre Hz. Fatıma (s.a) gece vakti defnedildi ve Salman, Ebu Zer ve bir görüşe göre Ammar Yasir’in dışında kimse defin sırasında hazır bulunmadı.[2] Şeyh Tusi’nin Emali adlı kitabında Müminlerin emiri Hz. Ali’den (a.s) naklettiği bir rivayete göre amcası Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Ali’ye (a.s) Hz. Fatıma (s.a) için görkemli bir defin merasimi yapılması için öneride bulunur, ancak Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma’nın (s.a) defin işlemlerinin gizli olmasına dair kendisine vasiyette bulunduğunu söyler.[3] (Ehlisünnet ulemasından) İbn Sa’d da Hz. Fatıma’nın (s.a) gece defnedildiğine ve O’nu Hz. Ali’nin (a.s) defnettiğine dair bir rivayet nakletmektedir.[4] Belazuri de iki rivayette bunun aynısını yazmıştır.[5] Hicri dördüncü yüzyılın başlarında vefat eden ve kitabını üçüncü yüzyılın ortalarında yazan, Şia’nın büyük ulema ve muhaddislerinden olan Kuleyni’nin kitabı, Şia’nın en eski senetlerini barındırmaktadır.  Kuleyni ise bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: “Fatıma (s.a) vefat edince Müminlerin emiri (Ali b. Ebu Talib aleyhisselam) onu gizlice toprağa verdi. Kabri tanınmasın diye izleri sildi. Sonra kalkıp Resulullah’ın (s.a.a) kabrine döndü ve dedi ki:

 

“Benden sana selam olsun ya Resulullah! Ve şimdi seni ziyaret etmekte olan, toprağa giden, benden ayrılan, senin tarafına geçen, Allah’ın sana bir an önce kavuşmasını irade ettiği kızından. Sevgili kızından ayrılmaktan dolayı sabrım azaldı, dünya kadınlarının efendisinin ayrılığından dolayı direncim kalmadı. Ancak, bir tesellim var ki senin yokluğunda sünnetin benim için bir dayanaktır. Ben, senin mübarek başını kabre koydum (defnettim) ve senin mukaddes ruhun, benim boğazımla göğsüm arasından dışarı çıktı. Seni kendi ellerimle toprağa uğurladım. Evet, Allah’ın kitabında benim için kabullerin en güzeli vardır. Biz Allah ‘tan geldik ve ona döneceğiz.

 

Kuşkusuz emanet geri alındı, Zehra elimden çıktı. Ya Resulullah (s.a.a) şu masmavi gök ne kadar çirkin ve şu yeryüzü ne kadar toz dumandır artık. Hüznüm sonsuzdur, gecem uykusuzlukla geçmektedir. Keder hep kalbimdedir. Bu durum, Allah’ın benim için de senin bulunduğun diyarı ziyaret edeceğim güne kadar sürecektir. ‘Bir hüznüm var ki yürek paralayıcı ve bir kederim var ki çok ağırdır. Ayrılık ne çabuk girdi aramıza! Allah’a şikâyetlerimi bildiriyorum. Kızın sana ümmetinin nasıl hakkını gasp etme hususunda yarıştıklarını anlatacaktır. Ona sor olup bitenleri, durumu ondan öğren. Onun göğsünü yakan nice dertleri vardı. Ama onları söyleyecek, açacak bir yol bulamamıştı. Ama şimdi söyleyecek ve Allah da hükmünü bildirecektir. Çünkü o, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

 

Selam size! Veda selamı. Eğer buradan geri dönüyorsam bu sıkıntılı oluşumdan dolayı değildir ve eğer kalırsam bu Allah’ın sabredenler için öngördüğü ödülden yana ümitsizliğe düştüğüm anlamına gelmez. Vah! Vah! Sabır, daha güvenli ve daha güzeldir. ”Eğer, düşmanların saldırılarından endişe etmeseydim burada bekler, itikâf ederdim. Çocuğu ölmüş yaslı bir kadın gibi bu musibetten dolayı matem tutardım.

 

Allah’ın gözetimi altında, kızın gizlice defnedildi. Hakkı çiğnendi, mirasına el kondu. Hâlbuki aradan çok zaman geçmemişti ve senin hatıran eskimemişti. Ya Resulullah, şikâyetimiz Allah’adır. Ya Resulullah, en güzel teselli de sendendir. Allah’ın salatı ve hoşnutluğu senin ve onun üzerine olsun.”[6]

 

Bu hutbe Hz. Fatıma (s.a.a) toprağa verilirken “Peygamber’e (s.a.a) döktüğü dertlerini içermektedir.

 

“Ey Allah’ın Resulü, sana çok çabuk kavuşup yanına gelen kızından ve benden selam olsun! Senin seçilmiş, temiz kızından ayrılalı sabrım azaldı, gücüm kalmadı. Ancak senin ayrılığının acısını ve musibetinin büyüklüğünü gördükten sonra buna da sabretmeliyim. Nitekim seni kabrine yatırdım ve ruhun boğazımla göğsüm arasında kabzedildi. “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” (Bakara: 156) (Biz Allah’a aitiz ve yine ona döneceğiz.) Emanetin geri gönderildi ve rehinin alındı. Fakat Allah, beni senin yanına seçip alıncaya kadar hüznüm devam edecek, gecelerim de uykusuz geçecek. Ümmetinin, kızına yaptığı zulüm hakkında o sana haber verecek. Israrla sorarak durumu ondan öğren. Bütün olanlar, senden ayrılalı fazla olmadan, zikrin unutulmadan oluverdi. İkinizi de incinip darılmamış, veda eden kişinin selamıyla selamlarım. Eğer ayrılır gidersem, bu usancımdan değildir; kalırsam da Allah’ın sabredenlere vaat ettiği şey (ecir) hakkında sui zanda bulunduğumdan değildir.”[7]

 

Eyyam-ı Fatıma (Fatimiyye Günleri)

 

————————————————————————————————————-

[1] Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158.

[2] Tarih-i Yakubi, Tercüme Muhammed İbrahim Ayeti, c. 1, Tahran, İlmi ve Ferhengi, 1378, s. 512.

[3] Et-Tusi, el-Emali, Tahkik ve Tashih: Behrad el-Caferi, Ali Ekber el-Gaffari, Tahran, Darü’l Kutubü’l İslamiyye, 1380, s. 245.

[4] İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 18–19; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158’den naklen.

[5] Ensabu’l Eşrab, s. 405; Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 158’den naklen.

[6] Kuleyni, Usul-i Kâfi, c. 1, babı Mevludu Zehra, Tahran, el-Mektebetü’l İslamiyye, 1388, s. 381–382. Bu hutbe Nehcü’l Belağa’da, Tercüme, Seyyid Cafer Şehidi, Hutbe, 202, s. 337–338 ve ayrıca Kâfi’den daha özet olarak zikredilmiştir. Burada tıpkı Usul-i Kâfi’nin Doktor Şehidi tarafından tercümesi esasına göre verilmiştir (Şehidi, Zindegani Fatıma Zehra, s. 159–160).

[7] Nehcu’l Belağa, 202. Hutbe

İletişim