Bi’set veya Meb’as nedir? “Meb’es” sözcüğünün lüğat ve ıstılah manası nedir? İslam Kültüründe Bi’setin Yeri nedir? Bi’set gecesinde yapılması gereken ameller nelerdir? Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı? İslam Peygamberi (s.a.a.) Peygamber olmadan önce hangi veya kimin dini üzerindeydi? Bi’setten önce ( peygamber olmandan) peygambere (s.a.a.) itaat edilmesi vacip miydi? Evrenin bütün sırlarından haberdar olan bir peygamberin ummi olması nasıl mümkündür?
Meb’es (Arapça: مَبعَث), Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) insanların hidayeti için Allah tarafından gönderilmesini zaman ve mekân olarak anlatan bir terimdir. “Meb’es” sözcüğünde “bi’set” manasına gelen masdar anlamı da yatmaktadır. Bi’set kelimesi İslam litaretüründe daha çok Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) için kullanılmaktadır. Efendimiz (s.a.a) 40 yaşında Nur dağında (Mekke şehri yakınlarında) Hira mağarasında peygamberliğe seçilmiş ve bu İslam dininin başlangıcı olmuştur. Bu olay İmamiye Şialarının meşhur görüşüne göre Hicretten 13 yıl önce Recep ayının 27’sinde gerçekleşmiştir.
Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) bi’setinden önce o bölgenin insanları daha çok putperest idi. Ancak buna rağmen aya tapanlar, güneşe tapanlar, yıldıza tapanlar ve tahrif olmuş semavi dinlere mensup olanlar da Hicaz’ın farklı yerlerinde yaşamaktaydılar. Ama Peygamber Efendimizin (s.a.a) bi’seti ve İslam’ın zuhuru ile bu din putperestlik dinini ortadan kaldırmış ve Hicaz’a hâkim olmuştur.
Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) meb’es yıldönümü Müslümanların büyük bayramlarındandır ve meb’es bayramı olarak kutlanmaktadır.
Meb’es – Bi’set’in Sözlük ve Terim Anlamı
“Meb’es” sözcüğü, Arap lügatinde masdar-ı mimi, ism-i zaman ve ism-i mekândır. “b-e-s” (ب ع ث) kökünden olup, göndermek anlamına gelmektedir. Meb’es göndermek,[1] yollamak[2] ve başlatmak[3] anlamlarındadır.
Meb’es kelimesinde, bi’set anlamına gelen mastar veya bi’set zamanını anlatan ism-i zaman da dikkate alınmıştır. Dolayısıyla meb’es gün veya yevm kelimesiyle tamamlanmaktadır (meb’es günü veya yevmu’l meb’es).[4]
Dinî terim olarak, bi’set bir insanın diğer insanların hidayeti ve Allah’ın dinine davet için gönderilmesi anlamındadır.[5] Meb’es günü veya meb’es bayramı, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Allah tarafından risaletle mebus edildiği gündür.[6]
Bi’set, Kur’an kültüründe, içinde bir çeşit değişiklik olan tekamülün aşamalarından birisine gönderme ve ulaştırma faktörüdür. Bundan dolayı, ölülerin haşredilmesi manasında da kullanılmıştır, zira büyük bir değişim ve yeni bir atmosfere girmenin başlangıcıdır.[7] Ancak yaygın terim anlamı olarak peygamberlerin insanların hidayeti için gönderilmesi anlamında kullanılmaktadır.[8]
Kur’an’ı Kerimde “Bi’set” Allah’a nispet verilmektedir. Ölülerin dirilişi, yaratılışa has yasa ve kanunlar ve resullerin gönderilişinin tamamı Allah’ın alemlerin yaratılışındaki mutlak egemenliğine ve ilgili hedeflere işaret etmektedir.
Peygamberlerin gönderilmesinde dikkat çeken nokta, Allah’ın insanlara olan lütfudur.[9] Bu lütuf hidayet ve kılavuzluktur ve aynı zamanda insanların kendi içinden ve aynı türündendir.[10]
“Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemizleyen, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”[11]
Peygamberlerin insan nevinden seçilmesi bazen peygamberlerin içinde bulundukları toplum tarafından alaya alınmalarına ve müşrikler, muannidler/inat ehli ve mütekebbirlerin/kendini beğenmişlerin inkarına neden olmuştur.[12] Ancak burada bir hikmet ve bir mantık yatmaktadır. Peygamberler Kur’an’da örnek insan ve model olarak tanıtıldıkları hasebiyle,[13] eğer başka bir türden seçilmiş olsalardı, beşeri bir model olamazlardı. Dolayısıyla her peygamberin kendi türünden olanlara gönderilmesi, ilahi bir sünnet ve aynı zamanda muhalefet edenlere de bir kanıt ve hüccettir.[14]
Hz. Fahri Kâinatın (s.a.a) Bi’seti
Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) bi’seti 40 yaşında gerçekleşmiştir. Tarihçilerin dediğine göre meb’es, Amu’l Fil’in yani Fil yılının 40’ında Recep ayının 27’sinde gerçekleşmiştir. Başka görüşler Ramazan ayının 17 veya 18’inde yahut Rebiülevvel ayının günlerinden birinde gerçekleşmiştir. Şialar bu görüşler içinde birinci görüşü kabul etmektedir.[15]
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ibadet ve yakarış için Hira mağarasında bulunduğu sırada, Alak suresinin ilk ayetleriyle ilahi daveti başlamıştır ve Müddessir suresinin ilk ayetleri ile bu süreç devam etmiştir.[16]
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) bi’setine yakın yıllarda insanlardan uzak durmakta ve tek bir Allah’a ibadet etmekteydi. Yılda bir ay boyunca Nur dağında münzevi olur ve orada bulunan Hira mağarasında ibadetle meşgul olurdu. Bu süre zarfında onun yanına giden her ihtiyaç sahibine yemek verirdi. İbadetle geçirdiği ay bittikten sonra Mekke’ye dönerdi. Yine Hira’da inzivaya çekilip ibadetle geçirdiği günlerden bir gün peygamberlikle görevlendirildi. Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail benim yanıma gelerek şöyle dedi: Oku. Dedim ki: Ben okuma bilmem. Yine oku! dedi. Dedim ki: ne okuyayım? Dedi ki: “İkra bismi rabbikellezi halek” (Yaratan Rabbinin adıyla oku).” Nitekim meşhur olduğuna göre peygamberlikle şereflendirildiğinde kırk yaşına ulaşmıştı.
Allah Resulü (s.a.a) kendisine nazil olan Alak Suresinin ilk ayetlerinin telakkisi ve peygamberlikle şereflenmesinin ardından, mabedinden ayrılarak Mekke’ye geri döndü. O geceye kadar başına gelmemiş böyle bir durumun ardından her şeyden önce kendi evine dönmesi gayet doğaldı. O sırada evde üç kişi bulunmaktaydı: Değerli eşi Hz. Hatice, amcası oğlu Hz. Ali b. Ebu Talip ve Zeyd b. Harise. Hz. Peygamber (s.a.a) tevhide ilk davetini kendi ailesinden başlattı ve ona ilk iman eden kişi eşi Hatice ve erkeklerden o sıralar bakımını üstlendiği amcası oğlu Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) oldu.[17]
Cebrail tarafından Hz. Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) ilk kez vahiy nazil olduğunda bunun bir heybet ve ağırlıkla gerçekleştiği nakledilmiş, (Peygamber Efendimiz (s.a.a) evine döndüğünde eşi Hz. Hatice’ye (s.a): “beni ört” demiştir) ancak şaşkınlık ve belirsizlik nakledilmemiştir. Çünkü Efendimize vahiy nazil olmadan önce ruhi olarak buna tam anlamıyla hazırlıklı ve gayb alemi ve vahiy meleği ile zaten irtibat halindeydi. Vahiy meleğini daha önceden görmese de bunun eser ve izlerini görmüştür. Hira mağarasında geçirdiği uzlet sırasında buna tam anlamıyla adapte olmuştu. Gayb alemiyle ilintili gördüğü rüyalar, bi’setten önce vahiy meleğinin sesini duyması, İsrafil (meleği) ile 3 yıl ve Cebrail ile 20 yıllık irtibatının hepsi[18] Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) insanların hidayeti için peygamberlikle görevlendirilmesi için yapılan hazırlıklar idi.
Tüm bunlar, Peygamber efendimizin (s.a.a) vahiy atmosferine ve vahiy meleğiyle ilişkisinin olmadığına ve yine vahiy sırasında korktuğu, şaştığı ve ardından Hz. Hatice ve Varaka b. Nevfel ile istişare ettikten ve onların onayı ile peygamberliğe seçildiğini anlaması ile rahatlayarak bu korkularından kurtulduğu gibi nakiller, daha önce belirtilen özellikler ile çelişmektedir.[19]
Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğe seçildikten sonra davetinin üç yıl boyunca gizli yapıldığını yazmışlardır. Ancak bazıları, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin nüzul sırasına göre bi’setinden kısa bir süre sonra umumi davete başladığını söylemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.a) ilk önce insanları putlara tapmaktan sakındırmakta ve tek Allah’a tapmalarını istemekteydi. Nitekim meşhur olduğuna göre bi’setin üzerinden üç yıl geçtikten sonra Allah Teâlâ onu, insanları açıkça tevhide davet etmesi için görevlendirdi.
İbni İshak’ın yazdığına göre bu ayet nazil olunca Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi çağırarak şöyle buyurdu:
“Ey Ali! Allah bana yakın akrabalarımı Ona tapınmaya davet etmemi emretti. Bir koyun kes ve bir miktar ekmek ve süt hazırla. Hz. Ali (a.s) denilenleri aynen yerine getirdi. O gün Abdulmuttalib oğullarından 40 kişi veya 40’a yakın kişi bir araya gelerek o yemekten yediler. Tam Peygamber konuşmasına başlamak isterken Ebu Lehep, O sizi büyüledi dedi. Bunun üzerine meclis karıştı. Allah Resulü bir gün sonra yine onları davet etti ve şöyle buyurdu: Ey Abdulmuttalib oğulları! Arapların kendi kavimlerine, benim size getirdiğimden daha üstün bir şey getirdiklerini sanmıyorum. Ben, dünya ve ahireti size getirdim. Taberi şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.a) akrabalarına davetini ulaştırdıktan sonra şöyle dedi: Sizlerden hanginiz bu konuda bana yardım edecek? Her kim bana bu yolda yardım ederse aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır. Herkes sessiz kaldı. Hz. Ali (a.s) kalkarak şöyle buyurdu: Ey Allah’ın Resulü! O kişi benim. Peygamber şöyle buyurdu: O, sizin aranızda benim vasim ve halifemdir; onun sözünü dinleyin ve ona itaat edin.”
Bu rivayeti başka tarihçi ve siyer yazarları da nakletmiş olup, meşhur hadislerdendir. Zamanla Müslümanların sayısı artmaya başlayınca Kureyş’in ileri gelenleri tedirgin olmaya başladı.
İslam Kültüründe Bi’setin Yeri
Bi’setin İslam kültüründe çok özel bir yeri vardır. Bi’set, gerçekte İslam’ın başlama noktasıdır. İlk yıllarında çok zor koşullarda az bir taraftarla insanların hidayeti için ortaya çıkan İslam dini, daha sonraları tüm dünyaya yayılmış ve çok sayıda gönülleri kendisine bağlamıştır.
Bi’set günü, tüm İslam fırkaları arasında büyük bir bayramdır ve İslam topraklarında kendi has örf ve adetlerine göre büyük şenliklerle kutlanmaktadır.[20]
Meb’as – Bi’set Gecesi Yapılması Gereken Ameller
Recep ayının yirmi yedinci gecesi (Bi’set gecesi) yapılması gereken ameller şunlardan ibarettir:
1- Gusül almak.
2- Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
3- Her rekatında Fatiha, Felak, Nas surelerinin bir kere okunduğu ve ayrıca ihlas suresinin dört kere okunduğu ikişer ikişer kılınan 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından şu duayı okumak:
“لا اله الا الله والله اکبر الحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم“
“La ilahe İllallahu Vallahu Ekber Elhamdulillah Subhanallah vela Havle vela Kuvvete İlla billahi’l Aliyyi’l Azim”
Recep Ayının Yirmi Yedinci Gününün Amelleri
1- Gusül almak.
2- Oruç tutmak.
3- Salavat getirmek.
4- Peygamber Efendimizin (s.a.a) ziyareti.
5- Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.
6- On iki rekatlı namaz kılmak. Namazın her rekatında Fatiha ve Yasin suresi okunur, namazın ardından Fatiha suresi 4 kere okunur ve 4 kere şu zikir okunur:
“لا اله الا الله والله اکبر والحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم”
Sonra 4 kere şu zikir söylenir: “الله ربی لا اشرک به شیئا”
—————————————————————————————-
[1] Mustafavi, c. 1, s. 296.
[2] Ferahidi, c. 2, s. 112.
[3] Rağıb, c. 1, s. 132.
[4] Humayi, Mebhes Bi’set Resulü Ekrem (s.a.a), s. 43.
[5] Tehanevi, c. 1, s. 340.
[6] Humayi, Meb’es, Bi’seti Resulü Ekrem (s.a.a), s. 44.
[7] Yasin, 52, Bakara, 56, Hac, 7; Bkz. Rağıb İsfahani, Hüseyin, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, s. 52,53.
[8] Bakara, 2123, Nahl, 36, İsra, 17.
[9] Al-i İmran, 164.
[10] Tevbe, 128, Cuma, 2.
[11] Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran, 164.
[12] İsra, 94, 17; Furkan, 25, 41.
[13] Ahzab, 21, 23; Mümtehine, 6, 60.
[14] İsra, 17, 95.
[15] İbni Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 240; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 15; Taberi, Tarih, c. 2, s. 293.
[16] İbni Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 236-237; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 16; Taberi, Tarih, c. 2, s. 298.
[17] Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 17, 18.
[18] Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 16; İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 46, 50.
[19] İbni Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 238; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 17; Taberi, Tarih, c. 2, s. 299.
[20] Muti, Bi’set, s. 280.
Bu değerli bilgilerinizden dolayı Allahu teala sizleri pak ve mukaddes olan ehlibeytten karar kılsın inşallah. İltimasi dua