Resulün can paresi! Seyyidem!
Seni, Alemlere Rahmet olarak gönderilen Resulü Ekrem’in kızı; velayet sahibi, ilmin kapısı ve Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) eşi; sabır, infak ve hoşgörünün önderi, yalnızların imamı Hasan’ın, Kerbela şehidi, dinin ihya edicisi Şehitler Efendisi Hüseyin’in ve Kerbela hadisesinin mesajcısı Zeynep’in annesi olarak tanıdık ve kalbimizde tasdikledik.
Sen nasıl bir ilim deryasısın ki, hayatını her okuyan her araştırmacının her okuyuşunda, seni örnek almak isteyen her mümin ve müminenin ve senin arayışında olan insanların zihninde ve hayatında ve gönlünde sonsuz etkiler bırakarak kendine hayran eyledin.
Seni hakkıyla tanıdım demek hadsizlik olur biz günahkâr, dünyaya gark olmuş beşer nezdinde.
Sen mübalağasız ucu bucağı olmayan engin bir okyanussun; bizler senin okyanusuna dalsak bile bir damlanın hacmi kadar ancak seni tanıyabiliriz. Bu yüzden seni ancak ya senden ya da senden daha yüce bir makama sahip bir varlık veyahut senin gibi birisi tanıyabilir ve senin hakkında konuşabilir.
Eğer Hak Teala, onun sevgili Resulü Efendimiz (s.a.a) ve masum imamlarımız (a.s) seni bize tanıtmasalardı, senin yüce şahsiyetini tanımak bizler için imkânsız olurdu.
Ey Seyyidem! Senin gelişin kız çocuklarına umut ve gün aydınlığı olmuş ve kadına yönelik cehalet bakışlarını ve zulmü sonlandırmıştır.
Kur’an’ın Kevserisin sen!
Kız çocuklarının uğursuz, bereketsiz sayıldığı bir dönemde tek kız evlat olmana karşın, Peygamberin soyunu bereketiyle devam ettiren; cehaleti ve ebter sözünü KEVSER ayetiyle sonlandırıp cehaletin ve cahil bakışların yüzüne atılmış bir tokat oldun. İman getirenlere müjde, umut ve güç kaynağı oldun.
Sana hangi isminle hitap etsem ki makamının hakkını diğerlerinden çok versin ve değerini sonsuz ve sınırsız bir şekilde anlatsın!
Sen, Yüce Allah’ın ismini vahiy meleğiyle Resulün diline düşürdüğü,[1] manası “fe-ta-me” kökünden türeyen ve sözcük anlamı kopan ve ayrılan olup, dost ve takipçilerini her türlü kötülükten ve cehennem ateşinden kurtaran, “Fatıma”sın.[2]
Sen alemlere rahmet, yüce peygamberin kızı ve onun her zor anında, sıkıntısında, mutluluğunda ve üzüntüsünde yanında olarak saran, sarmalayan, yaralarına, sıkıntılarına derman ve şifa olan babasının annesi ”ÜMMÜ EBİHA”sın.[3]
Sen Peygambere ilk iman getiren nadide sultan, cennet kadınlarının hanımefendilerinden[4] ve İslam’ı bütün varlığıyla destekleyen ve himaye eden Hz. Hatice’nin (s.a) en zor anında karnında onun sırdaşı, arkadaşı, dostu olan ”MUHADDİSE”sin.[5]
Sen kadınlara kara bir leke gibi bakıldığı bir dönemde, kadınların da Allah’ın bir kulu olarak kemale ulaşabileceğininin göstergesi ve onların yüzünü aydınlatan ışığı ve nuru ”ZEHRA”sın.
Sen gökyüzünde ve yeryüzünde dost, takipçi ve sevenlerine yardım eden ve edecek “MANSURE” sin.
Sen hem batında hem de zahirde saflığın ve temizliğin sembolü ”TAHİRE ve BETÜL”Sün.
Seyyidem!
Sen öyle bir zamanda doğdun ki, kısacık ömrüne sığdırdığın; ilmin, iffetin, ibadetin[6] ve takvanla Allah’a acılan kapı ve ona doğru yönelmek isteyen ve seni örnek alan mümin kadınlara kılavuz oldun.
Baba’nın İnsanlığı Allah’a, kurtuluşa ulaştırmada sırtını dayayacağı dağ oldun, nefes, yol oldun.
Sen öyle bir kapı, öyle bir yol oldun, öyle evlatlar yetiştirdin ki; evlatların da ayni yolda canları pahasına ümmete rehber oldular.
Evet! O yolda cefa vardı, zulüm, vefasızlık ve ihanet vardı ve kaçınılmaz şehitlik şerbeti ile Rabbe kavuşmak vardı.
Bu senden evlatlarına kalmış en büyük mirastı ey Seyyidem.
Yeryüzünün onun varlığıyla ayakta durduğu zamanın imamı, Allah’ın yeryüzündeki son hücceti ve senin son evladın kıyamet gününe kadar da ceddinden, sizden aldığı İslam meşalesini taşıyan sevgiliye de selam olsun.
Nasıl ki sizlerin zamanında kurtuluş yolunda ceddini ve evlatlarını hakkıyla tanımak için caba harcayan, mücadele veren insanlık azınlıktaydıysa bugünde son evladın, kurtarıcımız, zamanımızın imamını hakkıyla tanınmıyor ve bir çaba da sarf edilmiyor ve yine azınlık mirası yerinde baki, Ehlibeyt ve dostları yine garip, yine yalnız…
Ey Seyyidem!
Senin doğuşun aydınlık, gidisin matem oldu bizlere. Evlatların senin yokluğunda bizlere yol gösteren kılavuz- pusula oldu.
Ey Zehra’m!
Ben bir kadın, bir evlat, bir anne, bir eş kimliğimle, senin yolunda ilerlemeyi ve seni örnek alıp senin yolunda sana layık bir dost olmayı Rabbimden diliyorum…
Allah’ın huzurunda sana tevessül ediyor, bu zor, meşakkatli yolda evladının elindeki velayet, kurtuluş meşalesi peşinde gitmek, yanacaksa bu fani bedenim onun narıyla yanmasını ve onun bekası için onun zafer sancağı altında son bulmasını umut ediyorum…
Senin müjdeli doğumunun dünyayı aydınlattığı an gibi, son doğacak güneşin müjdesi ile de murada ereceğimiz günün ümidiyle…
Gülhan Gülen / Hollanda
*****************************************
[1] “Fatıma dünyaya geldiğinde Allah bir meleğe Fatıma ismini Peygamber’in dilene salıver, diye vahyetti. Sonra Yüce Allah Fatıma’ya hitap ederek şöyle buyurdu: “Ben seni ilimle eğittim ve her türlü kötülükten kopardım.”
[2] “Kızımın ismini Fatıma koydum çünkü Allah onu ve dostlarını cehennem ateşinden koparmıştır. (uzaklaştırmıştır.), (Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 43, s. 12, hadis 4)
[3] Şia ve Ehlisünnet alimleri Hz. Fatıma’ya (s.a) sevgi ve muhabbet beslemenin önemini vurgulamış ve tavsiye etmişlerdir. Alimler, Şura suresinde “Meveddet ayeti” diye meşhur olan 23. ayete göre Hz. Fatıma’ya (s.a) muhabbet ve sevgi beslemenin gerekliliğini beyan etmişlerdir. Meveddet ayetinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) risaletinin karşılığı yakınlarına muhabbet ve sevgi beslemek olarak beyan edilmiştir. Müfessirler ayette geçen “Yakınlardan” maksadın Ehlibeyt (a.s) olduğunu söylemişler ve rivayetlerde Peygamberin Ehlibeyti Hz.Fatıma (s.a), İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) olduğu açıkca zikredilmişdir. Meveddet ayetine ilave olarak, Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayete göre, Hz. Fatıma’nın (s.a) gazabı Allah’ın gazabı; onun rıza ve memnuniyeti de Allah’ın rıza ve memnuniyetidir. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Fatıma’ya (s.a) olan muhabbet, ilgi ve alakası başkalarına olan ilgi ve alakasından çok daha fazlaydı. Ona karşı her zaman hürmetli ve saygılıydı. Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen başka bir hadis de Hz. Fatıma’yı (s.a) teninin bir parası olarak tanıtmış ve şöyle buyurmuşlardır: “Her kim Fatıma’ya eziyet etse, bana eziyet etmiştir.” Bu rivayeti ilk olarak Şia alimlerinden Şeyh Müfid ve Ehlisünnet alimlerinden Ahmet İbn-i Hanbel çeşitli şekillerde nakletmişlerdir.
[4] “Dünya kadınlarının en üstünü dört kişidir: “İmran’ın kızı Meryem (s.a), Hz. Muhammed’in (s.a.a) kızı Fatıma (s.a), Huveylid’in kızı Hatice (s.a) ve Firavun’un hanımı Asiye (s.a).” (Keşfü’l-Ğumme, c. 2, s. 76.)
[5] Hz. Fatıma’nın (s.a) çok sayıda lakapları vardır. Bunlar: “Zehra”, “Sıddıka”, “Tahire”, “Raziye”, “Merziye”, “Mübareke”, “Betül”… Bunlardan en çok bilinenleri ise, “Zehra”dır. Bazen ismiyle birlikte “Fatıma Zehra” olarak anılır veya Arapça terkibi ile “Fatımatü’z-Zehra” şeklinde gelir. Kendi isminden bile çok kullanılan “Zehra” parlayan, parlak, aydın vb. gibi anlamlara gelir.
[6] İmam Cafer-i Sadık (a.s) kendi babaları aracılığı ile Hz. Hasan b. Ali’den (a.s) şöyle bir rivayet nakletmektedir: Annem, Cuma geceleri sabaha kadar mihrapta ibadete durur ve dua etmek için ellerini açtığında müminlere dua ederdi. Ancak kendisi hakkında bir şey demezdi. Bir gün kendisine dedim ki “Anneciğim! Neden başkalarına ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?” Buyurdu ki: “Oğulcuğum! Komşu daha önceliklidir.” (Keşfü’l Ğumme, c. 1, s. 468; Şehidi, Zindigani Fatıma Zehra (s.a), s. 93’den naklen.)
Maşallah güzel yürekli bacım. Allah’ım seni ve bizleri Hz. Fatıma’ya (s.a) layık olan Ehlibeyt dostlarından eylesin inşalllah
Ahsentum Allah razı olsun, Yüce Kevser’i veren Allah sizlere de ordan sirap olmayı nasip etsin, okuduk feyz aldık.
Maşallah Ablacım yüreğine sağlık Hanım Fatime s.a her daim yardımcın olsun inşallah