Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

 

Ehlibeyt (a.s) mektebinin nuruyla yetişmiş ve onlardan (a.s) aldığı bu nurla yaşadığımız çağa ışık tutan alim, arif, filozof olan büyük üstat Ayetullah Cevadi Amulu’nin Türkçeye çevrilmiş o güzide eserlerinden birinden, “İbrahim Suresinin Tefsiri”nden bahsetmek istiyoruz.

 

Dışarıdan bakıldığında hacmi küçük gibi görünse de üstadın diğer eserlerinde olduğu gibi içeriği dolu dolu ve mana bakımından derin bir kitapla karşılaşıyoruz. Ayetullah Cevadi Amuli bu kitabın ortaya çıkışını kitabın önsözünde şu cümlelerle açıklıyor:

 

“1- Kalp, yaratılış ve sezgi açısından kendi takva ve azgınlığına karşı özel bir bilinç ile yaratılmıştır. Bu bilinç, ruh ve nefsin yaratılışında açıkça yerleştirilmiş bulunmaktadır. Can ve aklı Yaratan ve Eğiten Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve (ondan) sakınmasını ilham etti.”[1]

 

Ancak kalp ve ruh, sonradan kazanılan kavramlar açısından bilinçsiz yaratılmıştır. Ama soyut kavramları anlama kabiliyet ve yeteneğine sahip olduğu için duyu organlarından yardım alarak çeşitli bilgiler elde edip düşünme ve sonuç çıkarma derecesine erişiyor. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Allah sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye size işitme, görme duyularını ve gönüller verdi”[2]

 

2- Gencin kalbi, dıştan edinilen bilgilerden boş olduğundan ve diğer yandan her çeşit tohumları da kabule hazır bulunduğundan ekime hazır bir tarlaya benzemektedir ki, her türlü bitki yetiştirme kabiliyetine sahiptir. Hz. Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyurmaktadır.

 

“Gencin kalbi, aynen boş tarlaya benzer. İçine ne ekersen kabul eder; (yeşertir). Bunun için kalbin katılaşmadan ve aklın (bâtının) başka şeylerle meşgul olmadan önce edebi sana öğretmeye koştum.” 

 

O halde gönül tarlasında faydasız otlar yeşermeden ve zehirli tohumlar saçılmadan önce, Allah’ın emniyet haremi olan kalp, marifetler bostanı olmalıdır. Çünkü Tuba ağacının kökleri sabit ve göklerin derinliklerine uzanan dalları vardır.

 

3- Gencin kalbi boş bir tarla gibidir. Eğer gencin ruhunun derinliklerinde ilhadi ekoller ve maddecilik tohumunu saçarlarsa, o kalpte temelsiz ve pis bir ağaç meydana gelir ve neticede o ağacın tohumunu ekenler o kalbe de sahip olurlar. Zira “Her kim ölü bir yeri ihya ederse o yer onundur.”

 

Özel ilahi bir emanet olan kalp, ortamı yakıp yok eden ilhadi (ateist) düşüncelerin gasibane saldırılarından korunmalı ve Allah tarafından gelen peygamberlerin mesajına kulak vermelidir…[3]

 

1980 yazında türlü yararsız ot ve ilhadi tohumların yeşermesine kalplerini kapatıp düşünce ortamlarını ilahi öğretileri öğrenmeye hazırlamış olan aziz öğrenciler birtakım toplantılar düzenlediler ve o tevhid aşıkları için “İbrahim Suresi” tefsir edildi. Onlardan çoğu sonradan şehadet mertebesine erdiler ve şu anda ‘Rableri katında diri ve rızıklanmaktalar.’

 

Bu değerli eserde şu konular yer almaktadır:

 

Risaletin hedefi 

Peygamberlerin hareket metodu  

Tevhidin kesin delilleri

Peygamberlerin müstekbirler ve zalimler karşısındaki tavırları

Müstekbir ve mustazafların tutumu

Şeytanın tesir ölçüsü ve insan üzerindeki nüfuzu

Hak ve batılın canlı bir misalle zikredilmesi

Küfrani nimetin (nimetlere şükretmemenin) kötü akıbeti

İlahi nimetlerden istifade edenlerin görevleri

İnsanın alemdeki faaliyet alanı

Her varlığın kabiliyeti ölçüsünde ilahi kemallerden istifade etmesi

Hz. İbrahim’in (a.s) dua üslubu ve insan nasıl dua etmelidir?

Mekke’nin ve Haremin önemi

Din ve ibadet merkezlerini yaşatmak hususunda fertlerin görevleri

Allah’ın asla zalimlerden gaflet etmediğine dair ilahi sünnet

Tövbenin bazen etkisiz olması, azap gelince tövbe edilir mi?

Hiçbir komplo ve planın Allah’ın iradesi karşısında etkili olmayacağı

Kıyametin dünya nizamının ahiret düzenine dönüştüğü bir alem olduğu konuları Ayetullah Cevadi Amuli’nin o kendine özgü derin manalı ama açık, anlaşılır ve doyurucu üslubu ile ele alınıyor.

 

Kitabı okurken suredeki ayetleri anlama noktasında sanki Ayetullah Cevadi Amuli ile bitmesini istemediğiniz bir yolculuğa çıkmış gibi bir iştiyak duyabilirsiniz.  O yüce şahsiyetin ilminin derinliklerinden çıkan bu gibi eserleri bizim tanıtma liyakatimiz yoktur. Bu nedenle sizi onun doyurucu üslubundan birkaç kesit ile baş başa bırakmak istiyorum:

 

Fıtrat ve Tevhit Konusunda:

 

 “ Zira insan fıtri olarak, tevhide meyillidir. Fıtratının aksine hareket etmek ise hastalığa sebep olur. Hasta insana tatlı bir yemek bile acı gelir. Tatlı yemeğin ona acı gelmesi hastalığından dolayıdır; yoksa yemeğin acı olduğundan değil. Hasta insan en tatlı yemekleri yediğinde bile onu acı hisseder. Çünkü onun tatma duygusu hastadır, yoksa yemeğin tatsızlığından değil. Bir grup Kur’an karşısında işte böyledir.’’

 

Allah’ın Rablığı ve İnsanın Başıboş Bırakılmadığı Konusunda:

 

“Din insanın terbiye programıdır. Din ağaç için hava, su, besin konumundadır.”

 

“Allah-u Teala suçlarınızı ve günahlarınızı bağışlamak için sizi hak yola davet ediyor ve size yolunu gösteriyor ki helak olmayasınız, dünyada ve ahirette mutluluk ve kurtuluşa eresiniz ve “eceli müsemma” dan ibaret olan evrenin tabii akımına karışasınız… Zira, eğer isyan ve tuğyan edersiniz tüm alemin katettiği yolun aksine yürümüş olursunuz. O zaman da alemlere hâkim olan düzen sizi yok eder. Usta bir yüzücü akıntı yönünde yüzerse hedefine ulaşır. Ama akıntıya karşı yüzmeye çalışırsa bir süre sonra dayanamaz boğulur.”

 

 

Peygamberlerin Beşer Olması Konusunda:

 

“Doğrusu biz sizin gibi yalnızca bir beşeriz…”[4]

 

“Bu açıdan biz de sizin gibi beşeriz. Eğer bir mucize gösteriyorsak, bu Allah’ın izniyledir. Allah-u Teala izin vermedikçe, harikulade bir şey gösterilemez. Siz bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz.” diyorsunuz. Bu zahiri açıdan doğrudur. Yani zahirimiz birbirine benzemektedir ama insan yalnızca zahiri ile değerlendirilemez. Çünkü ancak melekuti bir ruha sahip olan bir insan vahiy elçisi ile irtibat kurabilir. “Allah ancak kullarından dilediğine lütufta bulunur.[5]

 

 

İnsan ve Allah İlişkisi Konusunda:

 

“Allah-u Teala ile insan arasında insanın benliğinden başka engel ve perde yoktur. İnsan kendini gördükçe Allah’ı göremez. Allah’ı görmedikçe de bu makama ulaşamaz.”

 

 

Hz. İbrahim’in Dua Üslubu:

 

“İbrahim (a.s.) Allah’a “(Ya rabbi) beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut.” dediğinde onun kastettiği yalnızca kendi vücudu ve soyundan olan çocuklar değildir. Bilakis İbrahim(a.s.) ’e tabi olan herkes O’nun evladı sayılmaktadır. O’nun duası umumu kapsamaktadır. Her kim İbrahim(a.s.) ‘in yolunu takip etmezse Hz. İbrahim (a.s.)‘in soyundan olsa bile, Hz. İbrahim’den değildir. Çünkü buradaki bağdan maksat inanç bağıdır. Şöyle buyrulmuştur: “Beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut.” Bundan sonraki ayette ise “Bundan böyle kim bana uyarsa artık o bendendir.”

 

 

Allah’a İnanan İnsanın Özellikleri

 

“Muvahhid olan (Allah’ın birliğine inanan ve iman eden) bir insan, inancı gereği davranışlarına dikkat eder, sözün güzelini konuşur. Gittiği yolda, oturup kalkmasında, konuşmasında, dinlemesinde, gecesinde, gündüzünde ve diğer bütün durumlarda meyve verir. İbadet seccadesinin üzerinde oturan kimsenin duası herkes için kurtuluş vesilesidir, onun varlığı berekettir, herkes için meyve vermektedir. İsa Mesih (a.s) hakkındaki ayette de aynen böyle geçmiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. İsa’nın dilinden şöyle buyuruyor: “Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı…”[6] Yani bereketler benden coşuyor, geçici değildir. Kökü sabit olan bir ağaç gibi her zaman meyve vermektedir.”

 

Duanın Adabı

 

İnsan Allah’tan pek çok şeyi diliyle ister ama icabet olmaz. Bu hususta da şöyle buyuruyor: “Ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir.”[7] Tıpkı hasta bir çocuğun kendisine zararlı olan yemeği yalvarıp, gözyaşı dökerek büyüklerinden istemesi gibidir. O ağlama ve yalvarmayla istiyor ama onun istediği kendisi için zararlıdır. Diliyle dua etmek, istemek eğer kişinin yararına ise icabet edilir, aksi takdirde icabet edilmez. İmamiye’nin kıvanç duyduğu Şia âlimlerinden olan İbni Fehd kitabında masumlardan şu rivayeti naklediyor:

 

“Yağmurun yuvası bulut olduğu gibi dua da icabet yuvasıdır. Allah’a açılan el boş geri çevrilmez. İnsan bir şeyi Allah’tan isterse eğer o istediği şey iyiliğine ise Allah verir ve eğer onun maslahatına uygun değilse Allah bu kulun günahlarından bir günahını bağışlar. Eğer bu kulun günahı yoksa derecelerini artırır.”

 

Büyük âlimlerin de yaptığı gibi dua eden insan daha sonra elini yüzüne sürmelidir. Çünkü Allah’a doğru açılan eller boş çevrilmez ve hemen isteği sonuca, ya günahlarından biri bağışlanacak veya derecesinin artmasına sebep olacaktır. Allah’a doğru uzanan ellerin boş çevrilmesi imkânsızdır. İnsan, Allah’tan ne isterse, Allah onun kabiliyetine göre isteğini verir. İnsanın insaniyeti ve insanlık toplumunun tüm ihtiyaçlarını Allah gidermektedir.

 

Kendine zulmeden insandır. Nimete küfretmekte ve nimeti yersiz yere sarf etmektedir. Bu yersiz harcama ya nicelik yönündedir; yani fazla harcıyor ya da nitelik yönünden; yani haram yolda harcıyor. Hatta eğer helalde bile ifrata kaçılırsa yersiz ve haram olur. Çünkü buda nimete küfürdür ve nimete küfür, nimetin yok olmasına sebep olur…

 

 

———————————————————————————————————–

[1] Şems Suresi, 8. Ayet.

[2] Nahl Suresi, 78. Ayet.

[3] Üstadın buyurduğu güzel nükteleri okumak için bu değerli esere müracaat edebilirsiniz.

[4] İbrahim Suresi, 11. Ayet.

[5] İbrahim suresi, 11. Ayet.

[6] Meryem Suresi, 31. Ayet.

[7] Bakara Suresi, 216. Ayet.

İletişim