Bismillah…

 

Selam olsun asrı saadet Peygamberi Muhammed Mustafa’ya (s.a.a).

Selam olsun Resul’ün Kevserine, gülüne Fatima’ya…

Selam olsun Allah’ın aslanı, ilmin kapısı Müminlerin Emiri İmam Ali’ye…

Selam olsun cennet gençleri efendileri İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e

Selam olsun zamanın imamına ve ona kadar gelen tüm masumlara

Selam olsun Aşura Kıyamının mesajcısı, yaslı, gamlı bir o kadar iffet ve basiret sahibi hanım Zeyneb’e…

Ve selam olsun Kerbela şehitlerine ve onu günümüze kadar yaşatmak için canını, malını veren tüm Hüseyni yiğitlere…

 

Ağlamak deyince aklımıza ne geliyor ve aslında ağlamak nedir?

(Ağlamak sevdiğinden ayrılmak ve ona hasret kalarak hüzünlenmektir. Allah’a isyan değildir.) 

 

(Ağlamak, bir hüznün akabinde yaşanan kederin, üzüntünün gözlere yansıması sonucu gözlerden akıttığı yaşlara denir. Ağlamak bir isyan değil, rahatlama acıyla yüzleşme eylemidir.)

 

Tarihe baktığımızda, insanın insanlığını sorgulatan birçok elem hadise ve katliam yaşanmıştır.

Ve ne yazıktır ki, bu tarz eza ve zulümlere, günümüzde de şahit olmaktayız.

 

 Ama ne hikmetse, bizlerin aklına

“Katliam” deyince

“Hüzün” deyince

“Ağlamak” deyince ilk önce

Kerbala ve Muharremin onuncu günü olan,

“Aşura geliyor..

 

Aşura, Kerbela’da Peygamberin evlatlarının Hz Hüseyin (a.s) ve 72 yaverinin şehit edildiği gün.

Sizce, tarihte yaşamış onca katliam varken neden katliam, hüzün, gözyaşı deyince akla ilk gelen ” Aşura ‘oluyor?

 

Peki sizin Kerbela hadisesinden başka insani faziletlerin sergilendiği her anı her saniyesi, buram buram aşk kokan, teslimiyet, vefa, sadakat kokan bir hadise daha tanıyor musunuz?

Aslında Kerbelâ’yı Kerbela yapan, bir son değil, bir başlangıç olmasıdır.

Zahirde, mağlubiyet gibi görünen ama batında bir zafer, bir galibiyet oluşudur…

O gün Hz. Hüseyin (a.s) kıyam etmeyip Yezid’e biat etseydi, İslam dinin Fatiha’sı okunacaktı

Yani asıl ölüm ve mağlubiyet o gün olacaktı.

 

“İzzet yolunda ölmek, ebedî bir hayattır, zilletle yaşamak ise ölümden başka bir şey değildir” diye buyuran İmam Hüseyin (a.s) şöyle devam ediyor; 

 

“Ey Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız saltanat için yarışmak ve dünya malından bir şeyler elde etmek için değildir. Bizim kıyamımız; senin dininin gerçek nişanelerini ortaya koymak, beldelerinde ıslahat yapmak, mazlum kullarını kurtarmak ve senin farzlarınla, sünnet ahkamına amel edilmesi için yapılan bir harekettir.

 

Allah’ım, senin sevgi ve itaatin uğrunda yetmiş bin defa öldürülüp, sonra diriltilmeye hazırım; yeter ki benim ölümümle senin dinin korunsun, emirlerin ihya edilsin ve dinin ayakta dursun. Ben, senin kelimenin yücelmesi için yolunda cihad etmeye, dinini aziz kılmaya ve dinine yardım etmeye daha evlâyım.”

 

Bir çocuk dünyaya geldiğinde de veya uyku halinde ağlar ama o neye ağladığını bilmez Allah’ın ona verdiği fıtri bir ihtiyaç refleksi ile ağlar.

 

Ama akıl kemale erince ağlamalarımız bilinçli bir hal alır. Peki bizler Kerbela’ya ağlarken tıpkı o bebeğin doğarken veya uyku halinde ki hali gibi mi, yoksa aklı kemale ermiş olgun bir düşünce ve amaç ile mi ağlarız..

 

Kerbela olayının felsefesi birçok tarih kitabında yazılmış, makaleler ile anlatılmıştır.

 

Önde gelen alimler Kerbela olayının yaşatılması ve canlı tutulması için mersiye ve şiirler ile ağlama meclislerinin kurulmasına vesile olmuşlardır.

 

Kanın kılıca galip olma ve zalimler ile mücadele; İmam Hüseyin’in (a.s) evrensel mesajını ulaştırmada da önemli bir rolü oluşuna değinilmiştir.

 

‘’Kerbela bir mekteptir’ ’Bizler bu mektebin öğrencileri olarak hangi dersleri aldık ve gerçekten yaşı kemale ermiş biri gibi; uyanık mı yoksa gafletteki gibi mi?

 

Bir mektebe girince kadın – erkek, çocuk- büyük, yaşlı-genç vb. sıfatlar ile gireriz ve her bir sıfatımız için o mektepten faydalanmaya çalışırız.

 

“Aşura kıyamı” mektebinde neler var gelin hep birlikte ellerimizi yüreğimize koyarak uyanık bir kalp ile bakalım?

 

O mektepte, Allah için bir an bile gözünü kırpmadan canını vermek var…

 

O mektepte, iman, takva, Rabbine koşulsuz teslimiyet var…

 

O mektepte, kardeşlik, dostluk, sevgi, muhabbet, fedakârlık var…

 

O mektepde ibadet aşkı, iffet, sabır, sadakat var…

 

O mektepte hırsa karşı; hoşgörü acıya karşı, metanet, zulme karşı dik duruş, adalet var…

 

O Mektepte insana karşı insan gibi davranıp, gaflete düşmüşse uyanması için edilen sebat ve akabinde saadet var…

 

O mektep de bu saydıklarımızın özeti, sembollü

 

‘’İmam Hüseyin, Hz. Zeynep var”

 

Peki bu mektebin içinde olan ve ‘’ÁŞURA’’ denince ‘’Ben Kerbela’da olsaydım Huseyin’i olurdum ve Yezidin karşında dururdum’’ diyen bizlerde bunlardan hangisi var?

 

Gerçek manada bu saydıklarımızın kaç tanesini bizlerin ahlakına nakşolunmuş?

 

Bizler Muharremi yalnız ağlama, göz yaşı dökerek veya görkemli bir şekilde şölene çevrilmiş konferansalar yaparak mı yaşayabileceğiz?

 

Peki bizler hiç düşündük mü bu meclislerde Hz Hüseyin’e (a.s) ağlarken bilinçli mi ağlıyoruz, yoksa bilinçsiz bir şekilde mi ağlıyoruz?

 

Biz Hüseyin’e ağlarken dünyevi mi ağlıyoruz, uhrevimi mi ağlıyoruz?

 

Cebrail’in Resulü Ekrem’e Hz. Hüseyin’in şehadetini bildirip, Hz. Fatıma’nın (s.a) ceddinden bunu öğrendiğinde döktüğü gözyaşları gibi mi? Ya da onlarla birlikte göz yaşı döken melekler gibi mi?

 

Ya da, O gün Kerbela’ da İmam Hüseyin’i yalnız bırakıp, sonradan Kerbela’dan dönen esirleri görerek pişman olan Kufe’liler gibi mi?

 

Ya da, günümüzdeki gibi, gaflet haliyle yılın on ayını nasıl geçirdiğini bilmeden, dünya telaşına kendini verip, sonrada on gün Muharrem’de meclislere iştirak ederek, hocalarımızın hüzünlü sesinin tesiri ile dünyevi dertlerimize yada  kaybettiğimiz bir yakınımıza mı ağlıyoruz?

 

Ne kadar çok çeşit ağlama şekli oldu değil mi Kerbela denince…

 

Bunu saymakla, sıralamakla bitiremeyiz.

 

Peki biz neden ağlıyoruz veya gerçekten sadece ağlamakla yetinmeli miyiz?

 

Yoksa bilinçlenip anlamalı mıyız…?

 

Anlatmalı mıyız…?

 

Bunlardan daha önemlisi ‘’Kerbela’yı (hangi konumda olursak olalım ve nerede olursak olalım hem kendi içimizde hem de ailemizde) yaşamalı mıyız”?

 

Hz. Hüseyin (a.s) dış görünüşü, davranışı, konuşmasıyla ceddi Resulullah’a çok benzerdi.

 

Ama onu yine de şehit ettiler. Peki neden?

 

Çünkü mideleri haram ile dolmuştu.

 

Dünya malına kendilerini kaptırmışlardı.

 

Eğer bizlerde bugün midemizi haram ile dolduruyorsak ve amelimiz hep dünyevi arzular ile dolu ise, ‘’o gün Kerbela’da olsaydım, yanında olurdum Ya İmam’’ sözüyle kendimizi kandırıyoruz.

 

Yılın on bir ayında dünya malı, şöhreti, şehveti için koşturup, farzı amellerimizi yapmayıp veya ihmal ediyorsak biz Muharem’de Aşura günü harbin ortasında bile izin isteyip namazını eda eden Hüseyin’e ağlamıyoruz demektir.

 

Aşura günü dışında O zulüm altında bile hicabından ödün vermemek için zulüm, işkence gören Hz Zeyneb’in davasını anlamadıysan ve o hicabına, iffetine dikkat etmeyip mahrem, namahrem çizgisini koruyamıyorsan, Aşura günü başını bağlayıp, ağlamak yeterlimidir… 

 

Hz. Zeyneb’in kardeşi Hüseyin’e olan muhabbeti sevgisi herkes tarafından bilinirdi.

 Hz. Hüseyin (a.s) için canını dahi vermekten kaçınmazdı. Lâkin, Kerbela’da şehit olan Hüseyin’in başsız bedenini kucağına alıp, Rabbine, “Bu kurbanı bizden kabul et” diyecek kadar teslimiyet gösteren ve acının, zulmün içinden çıkmış Zalimin in karşısında korkusuzca,

“Kerbelada güzellikten başka bir şey görmedim” diyen  Zeyneb’in imanı karşısında; biz Rabbimiz için neyimizi Feda etmeye hazırız acaba? En sevdiklerimizi feda edebilir miyiz?

 

Sevdiklerimizi, malımız bırakın, bir günde bir saatimizi bile tam bir huşu ile Rabbimize ayırıp, namazımızı eda edemiyor tefekkür edemiyor isek, ağlamamız samimi ağlamak değildir.

 

İLÂHÎ!

 

Bizlere Huseyni kıyamı, Zeynebi mesajı idrak edebilmeyi, ilmi hakkıyla alıp ,öğrenmeyi irfan ve marifet ile de amel etmeyi nasip eyle..

 

(AMİN)

 

Gülhan Gülen