İmam Humeyni’nin (r.a) “Kırk Hadis Şerhi” kitabında şunları okumaktayız…

 

“Muhakkak ki nefis, daima kötülüğü emredicidir, meğerki rabbimin esirgediği bir nefis ola.”[1]  

 

Ve bilinmelidir ki niyetin her türlü şirkten, riyadan ve benzerlerinden halis kılınıp bu haliyle muhafaza edilmesi çok zor ve önemli bir iş­tir. Hatta belki de bu durumun bazı aşamaları tamamen ha­lis olmuş evliyaullah’tan başkası için mümkün değildir. Ma­kam mevki düşkünü ve riyakâr olan ve bu durumun kendisi­ni çepeçevre kuşatmış olduğu bir kimsenin bütün amacı, bu makam mevki emeline ulaşmaktır. Dolayısıyla, ifa ettiği ameller de bu maksada yöneliktir, ama bu amel kalbinde mevcut olduğu sürece amelleri halis olamaz. Çünkü bencillik ile ilahiliğin bir araya gelmesi mümkün değildir. Böyle biri velev Allah’ı bile istese kendi için isteyecektir ve bütün ama­cı ve amelleri şahsına ve nefsine yöneliktir.

 

Şu halde demek ki niyetin şirkten mutlak anlamda arın­dırılması öyle herkesin harcı olmayan çok büyük bir iştir ve amellerin kemali ve noksanlığı, niyetlerin kemal ve noksan­lığına tabidir. Çünkü niyet amelin fiiliyyet sureti ve melekutı yönüdür. Nitekim buna daha önce işaret ettik. Ve şu hadis-i şerifte de aynı anlama işaret edilmektedir:

 

“Niyet amelden daha üstündür. Hatta niyet amelin ta kendisidir.”[2]

 

Niyet amelden daha faziletlidir. Hatta amelin bütün ha­kikatidir ve bu, bazılarının sandığı gibi abartma da değildir. Hakikatten ibarettir sadece. Çünkü niyet, amelin kâmil su­reti ve tahsil edicisidir. Amellerin sıhhat ve fesadı, kemal ve noksanlığı ona bağlıdır.

 

Zahirde Ali b. Ebi Talib (as) ile falan münafığın namazı arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de aynı hareket ve rükünleri yerine getirmektedir. Ama Ali’nin namazı onu mirac-ı ilallaha götürmektedir.

 

İsmet ailesinin (Peygamber ehlibeytinin) (a.s) Allah yolunda infak ettiği birkaç ekmeği övmek üzere pek çok ayet-i kerime nazil olmuştur. Cahil, birkaç gün aç kalıp yiyeceğini yoksullara dağıtmayı önemli bir iş sayar. Oysa bu herkesin yapabileceği önemsiz bir şeydir. Önemli ise halis niyyet ve kasıttan kaynaklanır. Amelin ruhu, halis arınmış bir kalp ve niyettir ve ameli önemli kılan da bu­dur. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) sureti zahirde diğer insanlardan hiç de farklı değildir. Öyle ki kendisini tanımayanlar huzuruna vardıklarında “Hanginiz peygambersiniz?” diye so­ruyorlardı. Peygamber (s.a.a) başkalarından ayıran şey o serverin yüce ve latif ruhu idi, mübarek cismi ve şerif bedeni değil. Ve aklî ilimler, bir şeyin mahiyetinin onun maddesine değil, suretine bağlı olduğunu belirtmektedir. Şu halde amellerin bütün hakikati, onların sureti ve melekutî yanları olan niyettir. İşte bu nedenledir ki, Hz. Sadık (as) bu hadis-i şerifte önce amellerin suretine ve özüne dikkat çekmiş, suret yönünü maddi yönden daha faziletli olduğunu belirtmiş ve niyetin amelden efdal olduğunu buyurmuştur. Tıpkı ruhun bedenden efdal olduğunu belirtmemiz gibi. Evet, ruhsuz be­den de bedendir ama beden ruhla canlıdır ve bu hamur, ni­yet ve amel, ruh ve bedenle yoğrulmuştur. Her birinin melekutî yönü, maddî ve mülkî yönünden efdaldir. Ve bu, meşhur hadisin anlamıdır.

 

“Ve o yüce insan amelin niyette, mülkün melekûtta ve mazharın zahirde fani oluşuna bakarak şöyle buyurdu: “Amel niyetin ta kendisidir ve niyetten başka hiçbir şey yok­tur. Bütün ameller niyette fanidirler ve müstakil bir yapıya sahip değiller. Ardından da Allah Teâla’nın “De ki herkes kendi yapısına uygun bir şekilde amel eder”[3] buyruğunu ta­nık olarak getirdi.

 

Ameller nefsin yapısına bağlıdır. Ve her ne kadar nefsin yapısı batın ve ruhsal ise de niyetler nefsin zahirî yapısıdır­lar.

 

Denilebilir ki ameller nefsin ilk yapısı, niyetler ise ikinci yapısıdır ve ameller niyetlere tabidir. Nitekim o yüce insan niyetin yapı olduğunu beyan buyurmuştur. Bu da amellerin her türlü şirk, riya ve benzerlerinden arındırılmasının nefsin ıslahıyla mümkün olduğunu göstermektedir. Çünkü bu, bü­tün ıslahatın kaynağı ve bütün kemalatın membaıdır. Nite­kim eğer insan dünya sevgisini ilmî ve amelî riyazetle kal­binden atarsa, artık asıl maksadı dünya olmayacaktır. Amel­leri halka riyakârlık etmekten ve onların rızasını kazanma­ya çalışmaktan kurtulacak ve gizlisi açığı yekdiğerine denk olacaktır. Ve eğer nefsanî riyazetle nefs sevgisini gönülden kovabilirse, gönül ne oranda bencillikten arınırsa o oranda ilahi olacak ve amelleri gizli şirkten de arınacaktır. Nefis sevgisi gönülde var olduğu sürece, insan Allah yolunun yol­cusu olamaz. Allah’a seferin ilk adımı nefs sevgisinin terk edilmesi enâniyetin çiğnenmesidir.

 

Kimileri diyor ki:

 

“Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”[4] Ayet-i kerimesinin anlamı; “Kim nefs evinden çıkıp manevî bir sefer ile Hakk’a doğru hicret eder ve kendisine ölüm erişirse, onun mükâfatı Allah’a düşer”dir. Ve açıktır ki böyle bir yolcuya o Zat-ı Mukaddes’in müşahede edilmesini ve O’nun zatında fanî olmanın dışında bir ecir layık değildir. Nitekim böylelerinin dilinden şöyle de­nilmiştir:

 

“Özümüzde dosttan başkasına yer yoktur

Her iki âlemi düşmana ver sen, bize dost yeter.”[5]

 

Ey nefis nerden gelip nere gidersin

Bak çağırıyor sevgili seni, Sen kimin peşindesin

Bak seni çağırıyor Habibin,

Yorulmadın mı gafletten

 

Yıllar geçti ömür geldi sona,

Sen hangi yolda kaldın

Dağlar taşlar kuşlar divane

Mevlan çağırıyor peki sen, hangi yolda kaldın

 

Kül olsun bu nefsin yularına

Neyi bekler bilmem kimi beklersin

Habibin gel diyorken kimi beklersin

Daha kaç bahar geçecek gel, bak çağırıyor seni Mevlan    

 

Vuslat tamam olmadan gel

Bul sevgiliyi bir damla gözyaşıyla

Çok uzakta arama bak şu garip gönlüne

Bir kere içten geldim Mevlam de, neler verir hiçbir şey beklemeden

 

Eylenme yollarda bak geçiyor bahar

Seni bekliyor bak Mevlan

Aç seccadeni kaldır ellerini, gel halvet et rabbinle

Bak göreceksin hiç bıkmadan beklediğini seni

 

Bir damla akıt yüreğine tüm benliğinle

Senden gayri kime gideyim, de geldim günahlarla

O halde ey nefsim hadi geç olmadan

Yeter artık bırak kendini Mevla’nın kollarına

 

Perihan Çelik

 

—————————————————————————————————————-

[1] Yusuf Suresi: 53.

[2] İmam Humeyni, Kırk Hadis Şerhi, Hamd Yayınları: 391

[3] İmam Humeyni, Kırk Hadis Şerhi, Hamd Yayınları: 392

[4] Nisa Suresi: 100.

[5] İmam Humeyni, Kırk Hadis Şerhi, Hamd Yayınları: 389-393

İletişim