Kendini tanıma, kendini keşfetme ve bu konu ışığında eylemde bulunma insanın özgürleşerek onun olgunlaşmasına engel olan birçok şeyin (şeytani, nefsani ve ilahi olmayan düşünceler ve bencillik, kıskançlık ve kibir gibi ahlaki olmayan hastalıkların) esaretinden kurtulmasını sağlar. Ve esir olan insandan özgür insana ulaşımını sağlar. Artık özgür insanın eylemleri de özgür olur, istikameti aydınlık olur. Olgunlaşması da bu oranda sağlam olur. Böyle bir süreç insanın “insanın tekamülü” veya “insanın kemali” olarak adlandırılır. Bu niteliklere sahip olan süreci üç evrede değerlendirebiliriz.
Birinci evrede, tamamen ilahi yaradılışın bilgisi ile kendi varlığını aydınlatma ve bu aydınlık bilgi ortamında bireysel yaşam, sosyal yaşam, aile yaşamı, çevresel ilişkiler, bu ortamların sunduğu kendini ve yeteneklerini keşfetme sürecidir. Bu birinci evre bebeklikten çıkıp buluğa erene kadar devam eden süreçtir. Örneğin Biri doğa ile diğeri de teknoloji ile iç içe büyümüş iki çocuğu ele alalım. Bu çocuklar daha çok muhatabı oldukları bu alanlarda kendilerini geliştirme ve hayatı deneyimleme fırsatı elde edebiliyorlar. İçinde bulundukları ortamda kendi iradeleri ile şekillendikleri ölçüde kendilerini tanır ve tecrübelenirler. Bu örnek, kendini tanıma ve keşfetmenin ilk evresinin bir örneği olarak gösterilebilir.
Kendini tanıma ve kendini keşfetme isteği insana özgü ve derin anlamları olan özellikli bir haldir. Bu anlamlı ve insana özgü olan bir halin pratiğe dökülmesinin şartı vardır. Eğer insan kendini tanımak ve yeteneklerini keşfetmek istiyorsa bu çerçevede yeteneklerini ortaya koyabilmek , kendi özüne ve içinde var olduğu sosyal varlığa (topluma) tabii çevresine faydalı olabilmek istiyorsa belirtilen şartlar buna göre şekillenir. İnsanın kendini tanıması ve keşfetmesi ve bu doğrultuda ortaya koyduğu faaliyetlerinden oluşan süreç üç aşamada ele alınmalıdır. Bu süreç insan olan bireylerin maddi varlığının ilerlemesi ve sosyal olarak ruhsal olgunluğa ulaşmamızı sağlayarak kendi yönünü de çizip bu şekilde ilerleme niteliğine sahiptir.
Bu keşfetmede sahip olunan , pratiğe dökülmüş , dökülen insani yetenekler belirlenir ve çevre ile ilişkiler belirlenir. Bu durum sürecin ilk evresini oluşturur.
İkinci evrede insanın toplumsal ilişkisinin daha yoğun olduğu derin bir ilişki kurar. Burada yeteneklerini belirledikten ve onun bilgisine ulaştıktan sonra sosyal bir varlık olarak “insan” vardır. Aile ilişkisi, komşuluk ilişkisi, Pazar ilişkisi, kültürel ilişkiler .. Bu ilişkilerin türü insanın ruhen gelişmesini hızlandıran ve sağlamlaştıran bir özelliğe sahiptir. Bu durumda daha enerjik ve daha kararlıdır. Doğrularına inanır, inandığına sadıktır. Bu evre genelde gençlik evresi olarak adlandırılır. Bu gençlik döneminde farklı kültürlerle tanışarak kendi öz varlığını da tanıma fırsatı bulur. Hem kendinde var olan üst özellikleri keşfederek kendini tanımada yol kat edebilir. Hem de içinde bulunduğu sosyal ortama da zenginlik katabilir. Aksi bir durumda ise eğer bu olumlu durum güçlü bir irade ile desteklenmemişse hatta ilişkide bulunduğu farklı sosyal yapı ve kültür “insan” özüne aykırı bir yapıya sahipse, böyle bir ilişkide insan kendini keşfederken yanılır ve kendini yanlış bir süreçte bulabilir.
Üçüncü evrede ilk iki evreyi fıtratına uygun olarak başarılı şekilde kat ederse olgunlaşma yolunda hedefe yavaş yavaş yaklaşmış olur. Bu ilerleyiş insanı hem yetenekli yapabilir hem de onda olan potansiyelin fiile dönüşmesine yardımcı olur. Yani doğru olarak “keşfetme ve tanıma” eylemi gerçekleşmiş olur. Bu Özgürleşmiş bir yolda ruhun ilerlemesi demektir. Ruh kendi özüne rahatlıkla hareket ederek kavuşur. İlahi anlamda buna Allah’a ulaşmak demektir. İnsan artık rabbine kavuşur ve her eyleminde O’nun rızasını gözetir. Nereden geldiğini bilerek kul olduğunu hatırlar. Yaptığı faaliyetlerde kibre kapılmaz ve Allah’ın rızasını gözetir, dünyanın fani olduğunu unutmaz. Dünyanın ebedi yurda bir geçiş olduğunu bilir. Yani “Kul” olur.
AYFER KIRAN