Tövbe Guslü ve Namazı

 

Soru: Tövbe Guslü ve namazı hakkında bilgi verebilir misiniz?

 

Cevap: Sorunun cevabına geçmeden önce tövbe ve tövbenin hakikati konusuna değinelim.

 

Tövbe; kulun Allah’a doğru yönelmesi veyahut dönmesi manasına gelmektedir. Tövbe; günahın pisliğinden fıtratın temizliğine, batıldan hakka, yanlış yoldan doğru yola, itaatsizlikten itaate, nefsaniyetten nefsin özüne dönmek anlamındadır. İnabe ise tövbe aşamasından, yani cismanîlikten ruhanîliğe, tabiattan fıtrata dönüşten sonra günahlardan arınan gönlün, aklın, kısacası insanî benliğin günahtan ruhaniyete ve fıtratın temizliğine erişmesinden sonra, fıtrattan ve ruhaniyetten Yüce Allah’a dönüş demektir.

 

“Bil ki tövbe, çok önemli ve çok zor menzillerden biri olup günah ve itaatsizlik sonucunda fıtratın nur ve ruhaniliğinin tabiat karanlığıyla engellenmesi sonrasında, tabiattan nefsin ruhaniliğine dönüşten ibarettir. Nefs, fıtratın başlangıç aşamasında her türlü kemal, cemal, nur ve manevî sürurdan ve aynı zamanda bunların karşıtlarından yoksundur. Adeta her tür çizim ve tasvirden boş bir sayfa gibidir; ne ruhanî kemallere ve ne de bunların karşıtlarına sahip değildir. Ancak her makamı edinme yetenek ve yeterlilik nuruna sahiptir; fıtratı sebat ile ve mayası zatî nurlarla kaplıdır. Bu nedenle günah işlediği zaman gönlünde bir karartı oluşur ve işlenen günahın çokluğuyla karanlık da çoğalır. Ta ki kalp tümüyle kararır, karanlığa gömülür; fıtrat nuru söner ve ebedî bahtsızlığa uğrar. İnsan, gönül sayfası boydan boya karanlık tarafından kuşatılmadan önce bu hâlinden, gaflet uykusundan uyanacak ve uyanış menzilinden sonra tövbe menziline girecek olsa, tabiî karartı ve karanlık hâllerinden asıl fıtrat nuruna ve zatî ruhaniyet hâline dönecektir. Bu durumda gönlü tekrar kemallerden ve karşıtlarından boş bir sayfa gibi olacaktır. Nitekim bir hadiste şöyle geçer: ‘Günahtan tövbe eden kimse, hiç günahı olmayan kimse gibidir.’ Demek ki tövbenin hakikati, tabiatın hüküm ve getirilerinden, ruhanîlik ve fıtrat hükümlerine dönüştür. İnabenin hakikati ise fıtrat ve ruhanîyetten Allah’a dönüş, nefs evinden en yüce amaca hicrettir. şu hâlde tövbe aşaması, inabe aşamasından daha önceliklidir.”[1]

 

 

Dolayısıyla tövbe aşamasında üç dönüş ve tövbe söz konusudur:

 

1- Yüce Allah’ın, günahlarıyla kendisinden yüz çeviren, ama bazı yeteneklere sahip olan kuluna inayetiyle tövbe etmesi (dönmesi): “Sonra tövbe etsinler diye Allah onlara rahmetiyle tövbe etti (döndü).”[2]

 

2- Günahkâr kulun Rabbine dönüş yapıp tövbe etmesi: “Çeşitli kötülükler işledikten sonra arkasından tövbe edip iman edenlere gelince; şüphe yok ki, senin Rabbin o aşamadan sonra affedici ve merhametlidir.”[3]

 

3- Yüce Allah’ın tekrar bu kulunun günahlarını affederek ona tövbe etmesi (dönüş yapması): “Tâğuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır.”[4]

 

Bu üç tövbenin gelişmesinin ardından da bir üst merhaleye çıkma aşaması başlar ki, onun da adı inabedir. Bu makalede tövbeyi konu edindiğimiz için, inabeyle ilgili geniş bilgi vermiyor, yukarıdaki açıklamalardan sonra tövbenin sıhhat, kabul ve kemal şartlarına değiniyoruz:

 

Tövbenin Sıhhat şartı:

 

Tam anlamı ile tövbenin kabul olmasının iki asıl şartı bulunmaktadır. Eğer bu iki şart yerine getirilmez ise tam anlamıyla tövbe edilmiş sayılmaz. Biz burada bu konuya kısa ve öz olarak değinmek ile yetiniyoruz.

 

 

Binincisi; pişmanlık ve nedamettir. İnsan yaptığı hata ve günahlardan dolayı gerçek anlamda pişman olmalı ve tabir yerinde ise kendini kahretmelidir. Kendisini kınayıp yüce yaratandan özür dilemelidir. Ondan kendisini bağışlamasını ve günahlarının üstünü örtmesini istemelidir. İnsan bir günah işleyip sadece dili ile tövbe etse tövbesi gerçek anlamda değildir. Gerçek anlamda kâmil olan bir tövbe kalpten olan ve pişmanlık ile beraber olan tövbedir.

 

İkincisi, o günaha dönmemekteki azimdir. Bir daha o hatayı ve günahı yapmamadaki azim. Azim her işte olması gerektiği gibi, tövbe konusunda da esas rolü oynamaktadır. Farzları yerine getirmekteki azim ya da men edildiği şeyleri yapmama konusundaki azim. Tövbenin kabulü için ikinci kanat azimdir. Bir daha isyan etmeme konusunda, günah işlememe konusunda azim. Sonuç olarak gerçek tövbede sadece “estağfurullah” kelimesini dile getirmenin bir manası yoktur. Bu kelime pişmanlık ile ve kalpten çıkmışsa ancak gerçek bir tövbedir ve gerçek bir istiğfar.

 

İslam dininde tövbenin önemi vurgulanmasına rağmen hala günümüzde bu önem yeterince kavranmamıştır. İran İslam İnkılabının önderi İmam Humeyni, Tahriru’l-Vesile adlı eserinde tövbe konusunu ayrıntılı bir şekilde beyan etmişlerdir:

 

“Günahtan tövbe etmek farzdır. Günah işleyen ya da vacip olan bir ameli terk eden birinin hemen tövbe etmesi vaciptir. Eğer tövbe ettiği anlaşılmazsa ya da bilinmezse, insanlar iyiliği emretme vazifesi olarak onu uyarmalıdırlar.”

 

İmam Humeyni (r.a) de bu hususta şöyle buyurmuştur:

 

“Bil ki: Kâmil bir tövbenin kimi rükün ve şartları vardır ki, onlar olmadıkça sahih tövbe gerçekleşmez. Tövbenin doğruluk/sıhhat veya öncü veya temel şartı iki şeydir: Biri, geçmiş hata ve günahlardan dolayı pişmanlık ve diğeri, günaha asla dönmemeye kararlılık. Gerçekte bu ikisi, tövbe hakikatini gerçekleştirmektir ve tövbenin zatî mukaddimeleri sayılır.”

 

Tövbenin Kabul şartı:

Tövbenin kabulünün ise iki temel şartı vardır:

 

1- Hakku’n-Nas dediğimiz kul haklarını yerine getirmek; kendilerine haksızlık edilen insanların haklarını eda etmek. Yani mahlûkun hakkını geri vermek.

 

 

2- Hakkullah dediğimiz ilâhî hakları yerine getirmek. Yani Halik’ın hakkını eda etmek.

 

Tövbe eden kişi, halktan haksız yere aldığı her şeyi onlara iade etmeli, onlardan helallik almalı ve söz konusu hakkı mümkün şekilde telafi etmelidir. Aynı şekilde eğer Allah’ın haklarından birini terk etmişse, yapmadığı farzları kaza ve eda etmelidir.

 

Tövbenin Kemal şartı:

 

Tövbenin sıhhati ve kabulü için gerekli olmayıp sadece kemali ve mükemmelliği açısından gerekli olan iki şartı vardır:

 

1- Haramdan biten bedenin etlerini hüzünle eritmek; öyle ki bedende haramdan bir eser kalmasın.

 

2- Günahın, itaatsizliğin tadını alıp zevkini sürdüren bedene, itaatin zahmetini, acılığını ve zorluğunu tattırmak.

 

Müminler Emiri İmam Ali (a.s), huzurunda “Esteğfirullah (Allah’tan bağışlanma diliyorum)” diyen adama şöyle buyurdu:

 

“İstiğfarın ne demek olduğunu biliyor musun? İstiğfar, yüce makam sahiplerinin derecesidir. İstiğfarın altı şartı vardır: İlki, geçmiş günahlar hakkında pişman olmak; ikincisi, o suçları ebediyen terk etmeye azmetmek; üçüncüsü, mahlûkatın haklarını eda ederek, üzerinde bir kul hakkı olmadan pürüzsüz olarak Allah’a kavuşmak; dördüncüsü, üzerine farz kılındığı hâlde zayi ettiğin her farizanın hakkını eda etmeyi kastetmek; beşincisi, haram kazançla bedeninde oluşan eti gamla ve hüzünle, deri kemiğe yapışıncaya kadar eritmek ve o ikisinin arasında yeni et oluşmasını sağlamak; altıncısı ise vücuduna asiliğin tatlılığını tattırdığın gibi, itaat elemini de tattırmak. İşte bunları gerçekleştirdikten sonra ‘Esteğfirullah’ diyebilirsin.”[5]

 

İmam Humeyni (r.a), de İmam Ali’nin (a.s) bu buyruğunu şöyle şerh etmiştir:

 

“Bu hadis-i şerif, öncelikle tövbenin iki rüknü (sıhhat şartı) olduğunu, bunların pişmanlık ve günaha tekrar dönmeme azmi olduğunu içermektedir. Ayrıca tövbenin kabulünün de iki önemli şartını ihtiva etmektedir. Bunlar ise, kul haklarını eda etmek ve Yaratıcı’nın haklarını yerine getirmektir. İnsanın sadece ‘Tövbe ettim.’ demesi ondan kabul edilmez. Tövbe eden kimse, insanlardan haksız yere aldığını geri veren, üzerinde başka kul hakları varsa onları eda eden veya hakların sahibini razı eden kimsedir. Tövbe eden kimse, terk ettiği dinî farzları tümüyle kaza veya eda eden, eğer bunların tümünü yerine getiremiyor ise imkânı ölçüsünde hareket edip yerine getiren kimsedir. Müminler Emiri’nin (a.s) buyurduğu diğer iki şart ise, tövbenin kemal şartlarından ve kâmil tövbenin şartlarındandır. Bunlar olmasa da tövbe gerçekleşir ve hatta kabul edilir; ancak onların yokluğu tövbenin kâmil olmadığını gösterir.”

 

Son olarak şunu da hatırlatalım ki, etkisi kalpte hissedilecek şekilde dille istiğfar etmenin önemli olmasıyla birlikte, tövbenin gerçekleşmesi için illa da sözlü olarak tövbe etmek gerekmiyor. İnsanın iyi bir iş yapması da günahının bağışlanmasına sebep olabilir. Örneğin Mecmau’l-Beyan adlı tefsirde Ebu Osman’dan şöyle rivayet edilir:

 

“Bir ağacın altında Selman ile birlikte oturuyordum. Ağaçtan kuru bir dalı tutup yaprakları dökülünceye kadar silkeledi. Sonra dedi ki: ‘Ey Ebu Osman, niçin böyle yaptığımı sormayacak mısın?’ Dedim ki: ‘Niçin yaptın?’ Dedi ki: ‘Resulullah da böyle yaptı. Ben onun yanında bir ağacın altında bulunuyordum. Ağacın kurumuş bir dalını tutup bütün yaprakları dökülünceye kadar silkeledi. Sonra şöyle buyurdu: ‘Ey Selman, niçin böyle yaptığımı sormayacak mısın?’ Dedim ki: ‘Niçin yaptın?’ Buyurdu ki: ‘Bir Müslüman bütün gereklerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmek suretiyle güzel bir abdest alır ve ardından beş vakit namazını kılarsa, onun günahları şu yaprakların dökülmesi gibi dökülür.’ Ardından, ‘Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namazı ikame et. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir.’[6] ayetini okudu.”

 

 

 

O halde ey aziz! En kısa zamanda toparlan, azmini güçlendir, iradeni güçlü kıl ve daha gençken, dünya hayatındayken tövbe et, Allah’ın lütfettiği fırsatı elden kaçırma, şeytani aldatmalara ve nefs-i emmarenin tuzaklarına itibar etme.

 

 

Tövbe Namazının Kılınma Şekli

 

Zilkade Ayının ilk Pazar günü (veya bir günahtan sonra ya da yılın hangi günü tövbe etmek için kılınmak istenirse kılınabilir) kılınması gereken tövbe namazı şu şekildedir: Allah Resulü (s.a.a) namazın şu şekilde kılınmasını bizzat kendisi buyurmuştur: “Pazar günü önce tövbe guslü niyetiyle gusül alınmalı (gusül öncesi veya sonrası) abdest almalıdır. Sonra sabah namazı gibi iki şer iki şer olmak üzere dört rekatlı namaz kılmalıdır (Namazın niyeti için, tövbe namazı kılıyorum gurbeten ilallah veya Allah rızası için kılıyorum demesi yeterlidir) Namazın birinci ve ikinci rekatlarında bir defa Fatiha suresi üç defa ihlas suresi, bir defa “felak” ve “nas” sureleri peş peşe okunmalıdır. Namazlar bittikten sonra 70 kere “Esteğfirullahe rabbi ve etubu ileyh” diyerek istiğfar etmeli. Sonra şu zikri demelidir:

 

لا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلىِّ الْعَظيمِ

“La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim”

 

Sonra şu duayı okumalıdır:

 

يا عَزيزُ يا غَفّارُ، اِغْفِرْ لى ذُنُوبى، وَذُنُوبَ جَميـعِ الْمُؤْمِنينَ وَالْمُؤْمِناتِ، فَاِنَّهُ لا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ

“Ya azizu ya ğaffar, iğfirli zunubi, ve zunube cemiel muminine vel mu’minat, fe innehu la yeğfiruz zunube illa ente”

 

“Ey kudretli, ey bağışlayan! Benim ve tüm mümin erkek ve kadınların günahlarını bağışla. Hiç şüphesiz senden başka günahları bağışlayan yoktur.”

 

Tövbe Namazının Fazileti

 

Bu namaz hakkında Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a) çok sayıda hadisler nakledilmiştir. Onlardan birisi şu şekildedir: “Her kim bu namazı kılarsa tövbesi kabul olur, günahları bağışlanır, namaz kılanın kendisine ve ailesine bereket sebebi olur, Kıyamet günü ondan maddi ve manevi alacaklı olanlar, hakkı olanlar ondan razı olurlar, imanlı olarak dünyadan göçer, kabri onun için geniş ve nurani olur, anne ve babası ondan razı olur, onlar da Allah’ın mağfiretine şamil olurlar, soyundan gelenler bağışlanır, rızkı artar, ölüm meleği canını aldığı sırada ona hoşgörülü davranarak canını rahat alır.”[7]

 

Allah Resulüne (s.a.a) Ey Allah Resulü! Eğer bu ameli başka günler yaparsak aynı sevabı alır mıyız? Diye sorduklarında Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aynı sevap ve özelliğe sahiptir.” Sonra şöyle buyurdu: “Bunları miraç gecesinde Cebrail bana öğretti.”

 

 

Tövbe Namazının Vakti

 

Bu namazın asıl kılınma zamanı Zilkade ayının ilk Pazar günüdür, ancak nakledilen rivayetin son bölümünde[8] de belirtildiği gibi başka ayların Pazar günlerinde de ya da istendiği zamanda bu ibadet yerine getirilebilir ve bu sevabı alır.

 

 

[1] İmam Humeyni, Kırk Hadis şerhi, 17. Hadisin şerhi.

[2] Tevbe, 118

[3] A’râf, 153

[4] Zümer, 17

[5] Nehcü’l-Belâğa, Hikmetli Sözler, 417. Hikmetli Söz

[6] Hûd Suresi, 114. ayet

[7] Kummi, Mefatihu’l Cinan, s. 344.

[8] İkbalu’l A’mal, c. 1, s. 308.

İletişim