İnsanoğlunun doğumundan ölümüne kadar bedenin bir parçası olan azalar; (el, kol, ayak, göz, kulak, dil, burun, kalp vb.) Ne işe yaradığını? Neden yaratan bu azaları bir bedenin gerekli yerlerine koyduğunu hiç düşündük mü?

 

Bu her bir azanın birer âlem olduğunu ve kendilerinin tek başına değil de olduğu bedenin sahibinin aklıyla, kararıyla işlev yaptığını, yapılan her azanın zamanı geldiğinde dile geldiğini ve yaptıkları her hâl ve hareketlerini tek-tek, saniye-saniye, harf-harf şahitlik edeceklerini biliyor muydunuz?

 

Eğer biliyorsak sıkıntı yok! Çünkü o birey her işi hakkıyla yapıyor demektir. Eğer bilmiyor iseniz buyurun benimle gelin!

 

İnsandan hayvanlara kadar her bir varlığa hayatlarını idame etsinler diye gerekli olan azalar mükemmel bir şekilde verilmiştir. Bu azaların yaratıcısı olan Allah’u Teâlâ, kullarından bu azaları hayra kullanmaları için de ayetler göndermiştir ki, insanlar o azalarla zararlı şeyler yapmasınlar ve hayır işlerde kullansınlar diye. Her yapılan hayır işte vücuttaki azaların büyük rolü olduğunu unutmayalım. Ancak bu azaları harekete geçiren beyinden verilen emirdir. Bu azaları doğru kullanmak için ise bir kılavuza gerek duyulmaktadır. O da Kur’an’ı Kerim ve onu insanlığa sunan Peygamber’dir (s.a.v) bu organların vücuda nasıl yerleştirildiğini ve her birine ayrı bir görev verildiğini yapmış oldukları hâl ve hareketlerin birbirinden ayrı olduğu da aşikârdır. Bunların bir yaratıcısının olmadığını ve kendiliğinden (tesadüfen) oluştuğunu düşünenler büyük yanılgıya düşmüşlerdir.

 

Ayrıca şunu da unutmayalım ki; insanın bir yaşındaki hâliyle yaşının ilerlemiş hâli bir olmayacağı gibi, her bir organında yaş ilerledikçe büyüdüğü ve her yaşta ihtiyaç kadarıyla kuvvet verildiği de görülmektedir.

 

İnsanın büyüdükçe küçülmeyen bir elbisesi vardır ki o da vücut elbisesidir. Vücut büyüdükçe bu elbiseyi büyüten, şişmanladıkça genişleten, zayıfladıkça küçülten ne dar ne de geniş bir şekilde diken terzi kimdir?

 

Ayriyeten aynı soruyu hayvanlara ve ağaçlara da tatbik edebilirsiniz. Bunca hayvan ve bitkiye elbiseler dikip sahipleri büyüdükçe elbiselerini büyüten kimdir acaba? Henüz azaları izah edemezken bir de karşımıza vücut elbisesi çıktı. Yani anlayacağınız her uzvun ayrı bir işlevi (vazifesi) vardır. Ancak!

 

Bu uzuvları nasıl kullanacağız? Önce ayet ve hadislerle ve sonra da kendi yorumumla anlaşılır bir şekilde izah etmeye çalışacağım. Uzuvların nefisle iş birliği yapıyor olması ve nefsin emirlerini yerine getirmesinin neticesinde bunları “yapın emrini veren” bir komutan olduğu anlaşılmaktadır, o da beyindir. Eğer beynimizi doğru ilim (Kur’an) ile eğitir olursak, doğru karar verecek ve böylece kendiliğinden nefs-i teskiye oluşacaktır. Bedenimizin bütün organlarını doğru yerlerde kullanmak istiyorsak eğer ilk başta Kur’an ve hadis ilmine baş vurmalıyız.

 

Kur’an’da Fussilet süresi 22. Ayette yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Oysa siz, vaktiyle günahlara dalarken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün aleyhinizde şahitlik yapacağından çekinmiyordunuz. Üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.

 

Ayetten de anladığımız kadarıyla her bir uzvun, yaptığı her ameli hafızasına kaydetmekte olması ve zamanı geldiğinde Allah’ın emriyle şahitlik edeceği haberi verilmektedir. Bir uyarıda, aynı sürenin 20. ayetinde:

 

“Nihayet ateşin karşısına geldiklerinde kendi kulakları, gözleri ve dilleri, vaktiyle işledikleri bütün kötülükleri söyleyip onların aleyhinde şahitlik edecekler,” buyurmuştur.

 

Nahl süresi 90. Ayette ise:

“Allah adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir,” buyurmaktadır.

 

Bu ayette ise, “ihsanı ve güzel davranışı” verdiği uzuvlarla yapılacağı için “en güzel davranış” olarak belirtmiştir. Bir ayette kıyamet günü, “dillerin, ellerin ve ayakların şahitlik edeceği.” (Nur, 24) diğer bir ayette ise “ağızların mühürleneceği, ellerin ve ayakların şahitlik edeceği.” (Yasin. 65) bildirilmiştir. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi “ol emri” neye yönelirse derhal istenilen, irade edilen gerçekleşir. Suçlu günahkârların organlarını konuşturmak ta bu emre bağlıdır.

 

Buna nazaran, ellerimiz yapmakla, ayaklarımız gitmekle, dillerimiz ise konuşmakla görevlendirilirler. Tabi ki onları taşıyan beden (insan) tarafında nasıl yönlendiriliyor ise öyle hareket ederek, hayırda ve şerde kullanılırlar.

 

Kur’an’da (Nisa. 79) buyrulan: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak Allah yeter.” Hayır Allah’tan, şer ise kendi nefsinizdendir. Ayetini de unutmayalım.

 

Sadece dil konusunu örnek verirsem, sanırım diğer organlar hakkında da az çok bilgi edinmiş olacağız.

 

İNSANLARI CEHENNEME SÜRÜKLEYEN DİLLERİDİR!

 

İşte dil hakkında bilmemiz gerekenler.

 

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

İnsanoğlu sabah kalktığında vücudun bütün uzuvlar (el, ayak, göz, kulak gibi) dile şöyle derler: “Başımıza gelecek bütün felaketler senin yüzünden olacaktır. Öyleyse Allah’tan kork ve bizi felakete sürükleme. Çünkü sen doğru hareket edersen bizde selamete çıkarız, eğri yollara saparsan biz de saparız.

 

Gureru-l Hikem sayfa 304’te İmam Ali (a.s) dil hakkında şöyle buyurmuştur:

Dil bir terazidir; akıl onu ağırlaştırır, cehalet ise hafifletir.

 

Bir sözünde ise şöyle buyurmaktadır:

 

“Altınını ve paranı sıkı tuttuğun gibi, dilini de sıkı tut.”

 

Bu anlamlı buyruk bizler için çok anlaşılır ve yeterli olacağı kanaatindeyim. “Dilden korunun; zira o, hata eden bir oktur,” dendiği gibi…

 

Bütün azalarımız sadece, hayra kullanmamız için bizlere emanet edilmiştir. Onları şer için kullanırsak (bunların birçoğu dünyada zarar olarak karşımıza çıkacaktır) eğer, sadece kendi nefsimize uyarak (günah işleyerek) yapmış sayılırız. Şimdi bunun farkında olmayız ama, hesap günü geldiğinde büyük pişmanlık içinde olacağımızı da sakın unutmayalım.

 

Musa Dedei

İletişim